İklim krizi, kuraklık, fırtına ve kadınlar
İklim değişikliği ve beraberinde gelen kuraklık, yoksulluk, doğal afetler ve göç en çok kadınları etkiliyor. Yaşanan krizlere karşı mücadelenin ön saflarında yer alan kadınlar tüm bunlar yetmezmiş gibi emek sömürüsü ve cinsel şiddetle yoksulluğa mahkûm ediliyorlar. Bu durum sadece bizim değil tüm gezegenin yaşadığı ciddi bir sorun.
İklim krizine karşı mücadele sadece dünyayı kurtarma mücadelesi değil aynı zamanda kadınların özgürleşme mücadelesidir.
Orthalia Kunune
Çeviri: bianet
İklim değişikliğiyle mücadele, elbette sadece gezegenimizi yaşanabilir kılma mücadelesi değil. Çünkü kadınlar için yükselen sıcaklıklar, doğrudan şiddetin bir nedeni olabiliyor.
Dünyanın giderek ısınmasına, daha yoğun ve daha uzun süreli sıcak dalgalarına tanık oldukça, ısı ve şiddet arasındaki bağlantıyı anlamak da daha önemli bir hale geliyor.
Güney Afrika’nın çoğu bölgesinde, sıcaklıklar halihazırda 40 ° C’yi aştı. Güney Afrika’daki şiddet çoğunlukla tarihsel, sosyal ve ekonomik özelliklerine atfedilirken, ısı gibi fiziksel ve çevresel faktörlerin etkisi büyük ölçüde göz ardı ediliyor.
Ancak Güney Afrika’daki 1158 polis merkezinden alınan verilerle yapılan bir araştırma, yüksek sıcaklık dönemlerinde cinayetler dahil olmak üzere şiddetin de ciddi anlamda arttığını gösteriyor.
Gauteng Eyaleti’ndeki Tshwane’de, beş yıllık sıcaklık ve suç verilerini karşılaştıran bir çalışma, şiddet vakalarının sıcaklığın yüksek olduğu günlerde yaklaşık yüzde 50 daha fazla olduğunu tespit etti. Araştırma, en sıcak ve en soğuk günler dikkate alınarak yapıldı.
Aynı bölgede yapılan başka bir araştırma da, şiddet olaylarının en çok yaz aylarında görüldüğüne dikkati çekti.
Suya erişebilmek için…
Madenlerden Etkilenen Kadınlar Hareketi (WAMUA) Ulusal Koordinatörü Francina Nkosi, “Dünya genelinde, iklim değişikliğinin neden olduğu krizlerin kadına yönelik şiddeti daha da kötüleştirdiği görüldü. Güney Afrika, su kıtlığı çeken bir ülke ve dünyanın en kurak 30. ülkesi. Uzun kuraklık dönemlerinde, kadınlar ve kız çocukları su bulabilmek için sokağa daha fazla çıkıyorlar ve suya erişebilmek için daha uzun yollar kat etmek zorunda kalıyorlar. Bu da onları cinsel şiddete karşı savunmasız hale getiriyor” diyor.
Başka bir deyişle, iklim değişikliğinin neden olduğu sorunlar, genellikle yoksulluğun neden olduğu sorunların üzerine ekleniyor.
Nkosi, “Madencilikle geçinen toplulukların çoğunda, erkekler çalışmak için şehirlere gidiyor, kadınlar ve çocuklar ise kendi başlarına yaşamak zorunda kalıyor. Bu da onları şiddet ve cinsel istismara karşı savunmasız hale getiriyor” diye anlatıyor.
“Tarımdan ve hayvancılıktan yeterince kazanç elde edemeyen, dolayısıyla ailesini doyuramayan erkeklerin üzerinde toplumun ve geleneklerin getirdiği bir baskı oluşuyor. Bu baskıyla başa çıkmak için erkekler alkole yöneliyor ve bunun sonucu olarak da partnerlerine şiddet uyguluyorlar. Elbette bu onaylanacak bir şey değil ama cinsiyete dayalı şiddetin etkileri çok ağırdır ve herkesi etkiler.”
Yüksek sıcaklık ve şiddet
Kadınların sıcak havalarda daha yüksek düzeyde fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldığını gösteren araştırmalar, kadına yönelik şiddetin zaten yüksek seviyelerde olması ve dünyadaki en yüksek kadın cinayetleri oranı göz önüne alındığında özellikle Güney Afrika’daki durum endişe verici. Polis rakamlarına göre 2019’da 2 bin 700’den fazla Güney Afrikalı kadın ve 1000 çocuk öldürüldü.
Peki, yüksek sıcaklıklar neden şiddet riskini artırır?
Araştırmalar, hava koşullarındaki, özellikle sıcaklıktaki değişikliklerin fizyolojiyi ve davranışı ciddi anlamda etkileyebileceğini kanıtladı. Sıcağa maruz kalmanın, insanın hayattan memnuniyet düzeyini, duygusal dengesini ve huzurunu etkileyen bir dizi fizyolojik etkisi vardır.
Rahatsız edici derecede sıcak bir ortamda olmak, sinirlilik ve saldırgan düşünceler yaratıyor ve neşe, mutluluk gibi olumlu duyguları azaltıyor. Özellikle erkekler, ısının saldırganlığa etkilerine daha açık gibi duruyor. Sıcak hava aynı zamanda insan davranışlarını da değiştiriyor. Örneğin insanların evlerde olmak yerine açık havada olmak istemesine ve dolayısıyla taciz ve şiddete yönelik “fırsatlar”ın artmasına da neden oluyor.
Bunlara ek olarak, ciddi bir şiddet tetikleyicisi olan alkol kullanımı sıcak havalarda artıyor. Ayrıca sıcak günlerde daha yaygın olan vücut susuzluğu, duygu durum bozukluğu, kafa karışıklığı ve öfke ile de ilişkilidir. Tüm bunların bir araya gelmesi, şiddetin yükselmesi anlamına da geliyor.
Doğal afetler ve cinsel şiddet
İklim değişikliği, artık kanıtlanmış olarak fırtına ve afet gibi riskleri artırıyor. Bu riskler de kadına yönelik şiddeti tetikliyor.
Zimbabwe’deki BM Koordinatörlüğü’nün yaptığı yakın tarihli bir rapora göre, Mart 2019’da Güney Afrika’nın bazı kısımlarını harap eden Idai Kasırgası’ndan etkilenen bölgelerde en az 15 bin kadın ve kız çocuğu, fırtınanın neden olduğu yıkıma bağlı olarak şiddet riski altında. Aynı şekilde kasırganın ciddi anlamda vurduğu Doğu Zimbabwe’de de cinsel tacize uğrayan genç kızlarla ilgili birçok rapor yayınlandı.
Bu raporlara kadınlardan ve kız çocuklarından yiyecek ya da barınma yardımı karşılığı, seks talep edildiğine dair endişeler de yansımıştı. Yine aynı şekilde kasırga nedeniyle evsiz kalmış ve kamplara sığınan kadınların, kamplarda da özel alan bulamaması ve kampların yeterince aydınlatılmaması nedeniyle şiddete maruz kalma riskini yükselttiği belirtilmişti.
Elbette kadınların şiddete maruz kalması, sadece Idai Kasırgasına özgü bir durum değil. Afrika’da, iklim değişikliğinin neden olduğu şiddet zaten birçok farklı şekilde hissediliyor.
Değişen hava koşulları, daha şiddetli yağışlar, uzun süren kuraklıklar, artan mahsul kıtlığı, hayvan kaybı ve yeterince gıda olmaması en çok kadınları ve kız çocuklarını etkiliyor.
Kadınlar kendilerini yiyecek veya kira karşılığında seks yapmaya zorlanırken buluyorlar. WAMUA’dan Francina Nkosi, kadınların yiyecek için çalışma taleplerinin bile çoğunlukla reddedildiğini söylüyor.
Yoksullukla savaşan ve sosyal adaleti sağlamaya çalışan küresel hareket CARE’in yaptığı bir rapora göre “Çoğu felaketten en kötü etkilenen kadınlar ve kızlar çocukları.” Doğal afet nedeniyle mülteci olan veya yerinden edilen her beş kadından birinin cinsel şiddete maruz kaldığı belirtiliyor.
Özellikle afetlerde birçok kadın yerinden oluyor, kamplara veya geçici barınaklara sığındıklarında aşırı kalabalık ve güvenli olmayan koşullar nedeniyle şiddetle yüz yüze kalıyorlar.
Akademik araştırmalar ne gösteriyor?
Gittikçe artan sıcaklıklar ve şiddet arasındaki ilişkiyle ilgili makaleler de çoğalıyor. Google Akademik’te yapılan kısa bir araştırma bu konuda 16 makaleye işaret ediyor. Bu 16 çalışmadan dokuzu, sıcaklık artışıyla birlikte cinayetlerde de artış olduğunu gösteriyor. Kalan çalışmalar önemli bir ilişki tespit etmese de, etkisinin olduğu yönünde görüş açıklıyor.
Araştırmalarda etkiler farklı boyutta görünüyor. Mesela ABD’deki bazı çalışmalar küçük etkilerden bahsederken, sıcaklığın 1 ° C arttığı Afrika’da her yıl cinayetlerde ortalama yüzde 17’lik bir artış olduğunu ortaya koyan çalışmalar da bulunuyor.
Halihazırda zaten şiddetin yüksek olduğu ve hızla ısınan bir iklime sahip olan Güney Afrika gibi ülkeler, iklim değişikliğinin bu tür çoklu sonuçlarına karşı son derece kırılgan durumda. Yani sıcaklığın 1 ° C artması halinde cinayet ve diğer şiddet türlerinin sayısında her yıl artış görmemiz olası. Elbette ki bu artış, öncelikle savunmasız grupları yani kadınlar ve kız çocuklarını etkileyecek.
Dahası, aşırı hava olayları gibi iklim değişikliğinin diğer sonuçları, “eko-göçü” ve gıda ve su üzerindeki çatışmayı etkileyecektir.
Princeton Üniversitesi ve California-Berkeley Üniversitesi’nden araştırmacılar Science dergisinde, sıcaklıktaki hafif yükselmenin bile şiddet riskini büyük ölçüde artırdığını yazdı.
Araştırmaya göre sıcaklığın veya yağışın artması, isyan, iç savaş veya etnik çatışma riskini de ortalama yüzde 14 artırabiliyor. Buna benzer olarak, aşırı sıcak veya aşırı yağış durumunun tecavüz, cinayet ve saldırı gibi “kişiden kişiye şiddeti” tetikleme olasılığı yüzde 4.
Kaynaklara sınırlı erişimi, sınırlı hakları ve kararları şekillendirmede sessiz bırakılmaları gibi kadınların tarihsel dezavantajları, iklim değişikliğinin getirdiği şiddete karşı da kadınları oldukça savunmasız bir duruma düşürüyor.
Sonuçlar
Toparlamak gerekirse, kadınlar, kız çocukları, LBTQI+’lar (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, queer ve interseks) her zaman iklim krizinden en çok etkilenenler arasında. Bu gruplar genellikle artan cinsel şiddet, güvensiz çalışma ve sağlık hakkına ulaşamama durumuyla karşı karşıya.
Bu olayların meydana gelmesini engelleyemesek de kadınlar ve kız çocukları için iklim kaynaklı afetlerin şiddet şeklinde devam etmemesi için mücadele edebiliriz.
Araştırmalar, kadınların parlamentoda yüksek oranda temsil edildiği ülkelerin uluslararası çevre anlaşmalarını ya da iklim kriziyle mücadeleyi desteklemede daha iyi olduklarını gösteriyor. Yani kadınların tam katılımı olmadan ve şiddet, baskı ve ayrımcılığa uğramadan, iklim krizlerini düzeltme çabaları mutlak bir başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Kaynak; Güney Afrikalı arastırmacı ve yazar Orthalia Kunune‘nin 06/03/2021 tarihinde bianet’te yayınlanan yazısı https://m.bianet.org/biamag/kadin/240397-iklim-krizi-kuraklik-firtina-ve-kadinlar