Sığla’nın Ağıdı
Ulaş Kiper (Biyolog) – MUÇEP Bilim Komisyonu Üyesi
Muğla pek çok konuda küçük bir şehir ama idari olarak yakın zamanda yapılan yasal düzenlemelerle birlikte artık büyük bir şehir. Muğla’da en son yapılan nüfus sayımına göre 923.773 kişiyiz (1). Kimimiz köylerde, kimimiz şehirlerde yaşıyoruz. Ama bildiğim bir şey varsa o da Muğla insanının büyük oranda Dünya ve Türkiye’deki büyük kentlerindeki metropolleşme trendinden bir parça uzak oluşu. Bunu sağlayan nedir diye aklımıza gelen soruya cevap kısa değil ama net; çünkü Muğla kendine yetiyor, doğasına sahip çıkıyor ve dahası belki bin yıllardır bu böyle…
Muğla’ya dışardan bakanlar deniz-kum-güneş üçlemesi ile bilirler burayı; malum turizm cennetiyiz. Onbeş günlük bilemedin bir aylık süre ile gelinen tatiller cennetin tadına bakmak için fırsatlar yaratır. O fırsat, koca şehirlerde bir şekilde tüketilen zamanınızı, tatil süresince size iade edecek güce sahip doğanın burada olmasıdır.
Muğla ve bölgesinin tarih boyunca yıkılıp tekrar tekrar kurulan kentlerinin, binlerce insanın sürekli burayı mesken tutmasının sebebi yine “tatilcileri” de buraya çağıran doğanın kendisi olsa gerek.
Sığla Ağacı (Liquidambar orientalis) ise bu denklemin mihenk taşlarından biri. Sığla, ismiyle özel bir ağaç büyük bitki ailesi arasında bana sorarsanız. Hem Türkçe’ deki isimleri ile hem de bilimsel literatürdeki adı ile… Türkçe’de Sığla, Günlük ve Amber Ağacı olarak da bilinen bu ağacın, Latince olan bilimsel ismi ise; “liquid” yani sıvı/likit, “ambar” bildiğimiz amber ile “orientalis”; orientale/doğuya ait anlamındaki kelimelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Bu isimlendirme yüzyıllardır geleneksel olarak gövdesinden elde edilen büyüleyici akmaya atfen yapılmış.
Çoğu doğasever “endemik(2)” lafını sıkça duyar ve kullanır. Ekolojik olarak bu terime bu kadar değer verilmesinin bir nedeni var. Dünya’da sadece belirli bölgelerde yaşayan canlılar için kullanılır ki, endemizm konusunda Muğla hayli zengin bir bölge. Endemik olma durumu, hareket etme şansları hayvanlar kadar olmayan bitkilerde çok daha yaygın. Doğada bitkilere göre daha az sayıda endemik hayvan da bulunuyor elbette. Biyolojide endemizmi ortaya çıkaran temel öğe ise canlının bulunduğu ekolojik (canlı-cansız tüm etkenlerle birlikte) şartların özel olması. Muğla bu açıdan bitkiler için gerçek bir cennet. (3)
Relikt (4) bitkiler ise biyolojik literatürde hayli azdır. Relikt bitkilerin az olmasının sebebi; yaşamın, Dünya’nın geçirdiği jeolojik dönemlerle ilgili. Dünya belirli periyotlarla “Buzul Çağı” denen dönemleri yaşıyor. Bu periyotları belirleyen ise buzullar. Buzul periyodunun sonuncusu bugün bizim yaşadığımız coğrafyaya kadar uzanmış. Bahsi geçen süre ise hayli uzun. Son periyot yaklaşık 10.000-14.000 yıl önce son bulmuş(5). İşte bu son periyodu sağ atlatan az sayıdaki bitkiden biri Sığla. Yani azın azı, hem relikt hem endemik…
Söylemeden geçmeyelim, relikt bitkiler aynı zamanda yaşamın o uzun koşusunda o kadar dar bir alana sığınıyorlar ki hem bulundukları bölgede geçmişin ekolojik şartlarının devam ediyor olması gerekiyor hem de günümüzde var olan baskın ve başarılı türler arası süren mücadelede var olmaya devam edecek yeter sayıda bireye ihtiyaçları var.
Sığla hem relikt hem endemik sıfatlarına sahip olmanın doğal mücadelesi içinde canlı tarihi açısından başarılı bir tür. Ancak başarısını son yüzyılda oldukça zorlayan bir süreci yaşıyor; insan baskısı… Elimizde Muğla’daki insan nüfusu kadar net bir rakam yok. Ancak yapılan çalışmalar gösteriyor ki hızla azalan bir nüfusa sahip bizim Sığla(6). İnsan bakış açısıyla gelişen (!), ilerleyen (!) insan; son buzul çağını aşmış bu ağacı yeryüzünden silmeye yeminli gibi.
Bir başka bakış açısıyla yaşama hakkı sadece oy verme hakkı olanlarda mı diye düşünürüm bazen. Kütüphanemde eski bir kitap var; “nuh’un gemisi beyoğlu’nda”. Yapı Kredi Yayınları’nın 1998 yılında bastığı bir kitap. Kitap Saint Joseph Lisesi’nin tahnit müzesinden bahsediyor. Giriş yazısı Enis Batur’a ait. Enis Batur’un yazısının sonlarındaki şu paragrafı paylaşmak isterim;
“Koleksiyonun parçaları derin bir sızı doğuruyor içimde. Denizin öldürülüşünü seyreden, balıkların soyunun tükenişine aldırmayan, kedinin köpeğin yetkililerce telef edilişi karşısında susan kimdir? Hemşerilerinin yokoluşunu kayıtsızlıkla göğüsleyen kişiden İstanbullu diye sözetmek doğru mudur?”
Enis Batur’un “İstanbullu” tabirini “Muğlalı” ya çevirsek, Muğla’nın SİT alanlarını düşünsek, o SİT alanları içindeki Sığla’yı aklımıza getirsek, Sığla’nın kardeşi Datça Hurması’nı, onun kuzeni Caretta caretta’yı, Caretta’nın kardeşi, Chelonia mydas’ı, uzak akrabaları Sternbergia candida’yı aklımıza getirsek. Sonra aklımıza “oy” veremeyen hemşerilerimizin yaşama hakkına getirsek.
Sığla, Muğla’nın önemli simgelerinden biri, daralmış yaşam alanında hayat mücadelesi vermeye devam ediyor. Yakın zamanda öğrendiğimiz ise iç acıtıcı. Sığla’nın meskenleri daha da daralacakmış. Sit alanlarının statüleri değişecekmiş. Zaten korunduğundan şüphe ettiğimiz yerler ranta açılacakmış. Sığla’nın memleketinde Sığla, park ve bahçeler müdürlüklerinin peyzaj ağacı olacakmış.
Muçep, bu sessiz sedasız yürütülen kıyıma ve sit alanlarında olası ekolojik felaketlere yol açacak değişikliklere karşı çıkıyor.
Bartın Orman Fakültesi Dergisi – Journal of Bartın Faculty of Forestry 2016, 18(1): 103-117
Kaynakça
(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Mu%C4%9Fla
(2) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.58e41d3630d503.74132905
(3) http://www.hjbc.hacettepe.edu.tr/site/assets/files/2107/40_2_195-212.pdf
(4) https://tr.wikipedia.org/wiki/Relikt_bitki
(5) https://tr.wikipedia.org/wiki/Buzul_%C3%87a%C4%9F%C4%B1
(6) http://bartin.dergipark.gov.tr/download/article-file/210094 (Mustafa Burak ARSLAN, Halil Turgut ŞAHİN; Unutulan Bir Orman Ürünü Kaynağı: Anadolu Sığla Ağacı (Liquidambar orientalis Miller))