Sır Bilimsel Rapor Ortaya Çıktı
Güngör Erçil
Hukukçu -MUÇEP Gönüllüsü
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) tarafından 2012 yılında yürürlüğe konulan doğal sit alanlarının statülerini yeniden belirleyen Yönetmeliğin fiilen uygulamaya konulması anlamına gelen Bilimsel Rapor ortaya çıktı. Türkiye’de 21 bölgede yürütülen, yeni doğal sit statülerinin belirlenmesine esas olacak 4 Mevsim Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Çalışması’nın sonucu olan Muğla Bilimsel Rapor’u 4 yıl sonra Muğla Çevre Platformu (MUÇEP)’nun çabalarıyla kamuoyunun bilgisine ulaşıyor (https://mucep.org/bakanligin-kendine-sakladigi-bilimsel-sirlar/).
Araştırma yapılıp rapor düzenlendiği Türkiye’de ilk kez Muğla’da kamunun bilgisine çıkınca, onlarca talebe rağmen Rapor kimseye verilmemiş, sır gibi saklanmıştı. Düşünün, bir bakanlık Yönetmelik gereği bir rapor düzenletiyor, raporun konusu olan yerleri planlama, yönetme görev ve yetkisine sahip yerel yönetim kurumu olan Büyükşehir Belediyesi’ne, görüş bildirmek üzere Raporun sadece bir bölümünü, haritalarını gönderiyor. Rapor, önerdiği yeni doğal sit kategorilerinin yapılan bilimsel çalışmanın, elde edilip değerlendirilen verilerin sonucu olduğu iddiasında ama Belediye’ye, GİZLİ damgasıyla sadece sonuç sayılabilecek haritaları gönderiliyor. Belediye, o sonuçlara nasıl ulaşıldığını, bu haritaların bilimsel dayanaklarını öğrenmekten mahrum bırakılıyor. Üstüne üstlük resmi karar olarak Türkiye’de ilk olan Gökova doğal sit alanları konusundaki Muğla Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı, Muğla Büyükşehir Belediyesi görüşünün ulaşması beklenmeden alınıyor.
Acelemiz var, mevzuata uymuş gibi sormuş olalım!Oysa, Çevre Kanunu’nun ilkeleri belirleyen 3. maddesinde, “Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür.” ilkesi konulmuş. Katılımı sağlamak, yani toplumun, yörede yaşayan insanların hayatını, geleceğini ciddi biçimde etkileyecek bir şey yapacaksanız, onunla ilgili görüşlerini almak düşüncelerini sormak zorundasınız denmiş ama, Bakanlık kendi çıkardığı Yönetmeliği ve uygulanmasını güya teknik yönden düzenleyen Teknik Esaslar’ı biliyor sadece. Orada yazanı kopyalayıp yapıştırarak teknik şartname olarak düzenliyor. Bırakalım toplumu bilgilendirmeyi, katılımı; görüşünü sorduğu Belediye’ye raporu göndermiyor.Katılımın ve toplumu bilgilendirmenin Çevre Kanunu’ndan öte uluslararası sözleşmelere göre de zorunlu olduğunu biz biliyoruz ama, hukuka, mevzuata uygun yönetim sürdürmek zorunda olan ÇŞB bilmiyor. Türkiye henüz imzalamamış olsa bile Aarhus Sözleşmesi’nin (Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Vermede Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi), çevre faslının açıldığını da göz önüne alınca, Türkiye için AB müktesebatına uyum sağlamanın gereği olarak hüküm taşıdığı tartışmaları sürüyor.
Sözleşmenin asıl hükümlerinden önce, düzenlenme niyet ve amacını belli eden girişinden uzunca bir bölüm alırsak, Türkiye’nin sözleşmeyi neden imzalamadığı ve raporun tamamının, görüşü sorulan Muğla BŞB’ne neden gönderilmediği daha anlaşılır olur sanırım:“(…) Bu hakkı teyit edebilmek ve bu görevi gözetebilmek üzere vatandaşların bilgiye erişime sahip olmaları, karar alma sürecine katılıma hak kazanmaları ve çevresel konularda yargıya başvuruda bulunmaya sahip olmaları gerektiğini düşünerek ve bu açıdan vatandaşların haklarını kullanmaları için yardıma ihtiyaç duyabileceklerini doğrulayarak, Çevresel konularda bilgiye erişimin ve karar alma sürecine halk katılımının artmasının kararların kalite ve uygulanması şansını arttırdığı, çevresel konularda halkın bilinçlendirilmesine katkıda bulunduğunu, halka kaygılarını belirtmek üzere fırsat tanıdığını ve kamu otoritelerinin bu gibi kaygıları doğru bir şekilde gözönünde bulundurmalarını sağladığını tanıyarak, Bu şekilde karar alma sürecinde şeffaflığı arttırmayı ve çevresel kararlar için halk desteğini güçlendirmeyi amaçlayarak, (…)”Bunun da ötesinde AİHM’nin, Türkiye’nin taraf oldukları da dahil (Öneryıldız/Türkiye; Taşkın/Türkiye), birden çok davada yurttaşın bilgilenme ve katılma hakkını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dayandırdığını ve hak ihlali kararları verdiğini biliyoruz. (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/214030)
Böyle bakıldığında, Muğla Çevre Platformu’nun, düzenlendiğinin öğrenilmesi üzerine 4 yıl önce kuruluşuna da vesile olan, Bilimsel Rapor’un kamunun ve konunun uzmanlarının bilgisine açılması konusundaki ısrarının son derece yerinde ve yukarıda belirttiğim ulusal ve uluslararası (Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca iç) hukuka uygun olduğu görülüyor.
Düzenlendiğinin ortaya çıkmasından sonra sorunu her yönüyle irdeleyen MUÇEP, 2017 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Halk Sağlığı ve Sürdürülebilir Gelişme Alt Komisyonu’nun daveti ile Strazburg’da düzenlenen toplantıya katılıp sunum yaparak, Rapor’u uluslararası hukuka uygunluk boyutunda da sorguladı ama, savunması istenen Türkiye yazılı savunma bile vermedi.
Katılım ve ilgililerin söz söylemesinden böylesine uzak tutulan Bilimsel Rapor’a bakıldığında, bütün Muğla’yı kapsayan doğal sit alanlarının yeniden belirlemesine esas olmak üzere düzenlenen bir ihalenin gereği olarak hazırlanmış; ama, bu bütünü kapsayan bütün bir rapor yok ortada. İl ölçeğinde 32 bölgeyi kapsayan 32 rapor var. Raporun, kabullerine, sonuç çıkarma ve çıkarsama yöntemlerine, metodolojisine dair bir bölüm bekliyor insan ama, raporu görünce böyle bir şey olmadığını anlıyorsunuz. Bunun yöntembilimsel açıdan ne anlama geldiği tartışmasına girmiyorum. Rapor, yapılan ihalenin gereğini bile yerine getirmiyor. Ortada ihale sonucunda yüklenilen işin yerine getirilip teslim edilmesi anlamına gelecek 1 rapor yok; 32 ayrı rapor var.Bu ihalenin yapılışının ihale hukuku açısından kabul edilemezliğini, 3,5 yıl önce, raporu görmeden öngörmüştüm (https://mucep.org/mevzuat-otoritesi-altinda-ekolojik-temelli-bilimsel-rapor/); öngörünün -maalesef- gerçeğe denk düştüğü anlaşılıyor. Çünkü, raporun alınması için düzenlediğiniz ihaleyi, Belli İstekliler Arasında İhale usulüyle değil, Açık İhale Usulü’yle yaparsanız, bilimsel-teknik yeterliğe sahip isteklileri asıl ihaleden önce seçmezseniz, örneğin bu alanda yetkin olan üniversite ve benzer kuruluşları baştan elemiş olursunuz ve rapor işini bir gayrimenkul danışmanlık şirketine yaptırır, bir değil 32 parça rapor alıp, kabul edersiniz.İhaleyle aldığı önündeki işe ticari bir iş olarak bakan gayrimenkul danışmanlık şirketinin de aklına, bu alanın mevzuatı, toplumun görüşünün alınması, katılım gibi kavramlar gelmez ve ‘teknik’ olarak baktığı bir rapor(lar) hazırlayıp teslim eder.
İşin başka bir yanı da Bakanlığın 4 yıl önce teslim aldığı raporun içeriğine uygun resmi kararları alarak yürürlüğe halen koymamış olması. Oysa hayat sürüyor, her şey hızla değişiyor ve 5 yıl önce yapılan araştırmalara dayanan raporun tespitleri doğruysa bile geçerliliğini yitiriyor giderek. Bakanlık acaba, Rapor’u tozlu raflara terk etmek için mi bekliyor? diye düşünmeden edemiyorum.Neyse ki, Gökova Raporu’ndan sonra Kelebekler Vadisi Raporu’nu paylaşmayı, sonrasında da Sandıras ve Bodrum raporlarını yayınlamayı planlayan MUÇEP, ortada tozlu raflara terk edilemeyecek bir şey olduğunu biliyor ve ona göre davranıyor.
kaynak; datçagündem