Muğla Çevre Platformundan Eş Sözcü Oya Özgüven karşılama konuşmasında, Elazığ depreminde hayatını kaybeden ve zarar görenleri de hatırlatarak başladığı konuşmasında, gezegenimizin son yıllarda içine girdiği ağır iklim krizine de işaret etti
Ekoloji Birliğinden Süheyla Doğan da bir karşılama konuşması yaparak MUÇEP, Muğla Büyükşehir ve İlçe Belediyeleriyle, Ege’de İzmir, Aydın ve çeşitli bölgelerden gelen TURÇEP, EGEÇEP, AYÇEP, ÇİYAP temsilcilerini ve özellikle Milas, Turgut ve Yatağan’daki kömür santralleri ve madenlerinden zarar gören ve toplantıya katılan yurttaşları ile siyasi parti temsilcilerini selamladı.
Muğla Büyükşehir Belediyesinden Aylin Giray, konuşmasına Muğla Çevre Platformu ve Ekoloji Birliği ile tüm doğaseverlere teşekkür ederek başladı. Belediye olarak Muğla’daki sorunlara çare ararken ve Muğla Çevre Platformunun çalışmalarından da yararlandıklarını dile getirdi ve karşılaştıklar çevre sorunlarını ve yaptıklarını anlattı.
Ekoloji Birliği MUÇEP’in ev sahipliğinde Muğla’da toplandı…
İyi Parti Muğla Milletvekili Metin Ergün: Konuşmasında “Çevrenin dili dini olmaz, siyasi ayrımı, ideolojik ayrımı olmaz, çevre herkesindir, herkes korumalıdır” diyerek, çevre mücadelesinin herkesin katılması gereken bir mücadele olduğunu anlattı.
CHP Muğla Milletvekili Burak Erbay, “Çevre mücadelelerinin içinden geliyorum, başlangıçta 10-15 kişiydik Dalyan Çevre Derneği ile birlikte… Biliyorsunuz önemli olan herkesin çevreye sahip çıkması ile güç kazanmak mümkün. HES’lere karşı ilk hukuki mücadeleyi kazandık sonunda…” diyerek başladığı konuşmasına Muğla ve çevresinde süren ekoloji mücadelelerinden örnekler de verdi.
Daha sonraki oturumlarda, MUÇEP temsilcisi Güngör Erçil, Muğla ilindeki ekolojik sorunlarını; TURÇEP temsilcisi Metin Sert, Çaldağı sorunu ve Nikel madenciliği ve vahşi madencilik meselelerini; EGEÇEP temsilcisi Turgut İnel, Efemçukuru ve Bergama sorunu ile altın madenciliği ve siyanürlü madenciliği; ÇİYAP temsilcisi, vahşi madencilik, doğa tahribatı ve silikozis hastalığını, AYÇEP temsilcisi, JES sorunu ve JESlere karşı verilen mücadeleyi, yine MUÇEP temsilcisi Zeynep Aksoy ise Ormanlarda Endüstriyel Plantasyon meselelerini ele aldı…
Toplantı sürerken, 26. Ocak Pazar günü, Yatağan’dan ve Milas’tan katılan yurttaşların yoğun katılımı ve Ekoloji Birliği bileşenleri, İyi Parti, CHP ve HDP’li siyasetçilerin de katılımıyla hakkında sonuçlanmış kapatma davası da olan Yatağan Termik Santral’inin önünde kapatılması için bir basın duyurusu da yapıldı ve “Bugün burada, kırk yıllık bir ekolojik ve toplumsal-yıkımın sorumlusu olan Yatağan Termik Santralinin kapanışını yapmak ve bunu kamuoyuna duyurmak için toplandık” diyerek sembolik bir kapatma töreni düzenleyerek, basın duyurusu sonlandırıldı.
Ekoloji Birliği Basın Açıklaması
Kamuoyuna, Basına ve Yetkililere Sesleniyoruz,
Bugün burada, kırk yıllık bir ekolojik ve toplumsalyıkımın sorumlusu olan Yatağan Termik Santralinin kapanışını yapmak ve bunu kamuoyuna duyurmak için toplandık.
Bilindiği gibi, bu Santral, Muğla’daki diğer iki santralle, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleriyle birlikte 1996 yılında Aydın İdare Mahkemesi tarafından kapatılmasına karar verilmiş bir santraldir.
Bu Santral;
– Danıştay’ın onadığı mahkeme kararıyla hukukun dur dediği;mahkeme kararın uygulanmaması nedeniyle 2005 yılında AİHM tarafından da kapatılmasına karar verilip,Türkiye’nin mahkûm edilmesine yol açan,
– Eskimiş teknolojisi ve çevreye yaydığı kirlilikle, işletildiği 35 yılı aşkın sürede yörede yaşayan 45 bin insanın erken ölümünün asli sorumlusu olan,
– Ekonomik ömrünü doldurmuş olması nedeniyle de kapatılması gerekmesine rağmen 5 yıl önce özelleştirilen ve işletilmeye devam eden,
– Besleyen kömür ocaklarının Yatağan’da 4 köyün yerinden edilmesine, bu köylerde yaşayan insanların yaşama, barınma, geçinme haklarının ellerinden alınmasına yol açan; işletmeye devam edilirse kömür maden ocaklarıyla Yatağan’da toplam 27 köyün boşaltılmasına yol açacak olan,
– Yaklaşık 40 yıldır işletilmesine rağmen çevre izin ve lisanslarına sahip olmayan, sanki yeni işletmeye alınmış gibi, devlet tarafından geçici işletme izni verildiği açıklanıp kapatılmayan,
– Hukuksuzluğun bir örneği olarak ÇED sürecinden muaf olduğu kabulüyle işlem yapılan; açıkça kanuna aykırı biçimde zeytinlikleri yok eden,
– Yol açtığı ekolojik ve toplumsal yıkıma, açık hukuksuzluğuna rağmen, sadece varlığı, işletilmeye devam etmesi nedeniyle devletten, yani hepimize ait kaynaklardan 2018 yılında70.140.651,43 TL, 2019 yılının 11 ayında 103.011.849,26 TL, toplam 173.152.500,69 TL kapasite desteği alan; 2020 yılında da alacağı açıklanan,
Ekolojik ve toplumsal açıdan bir felaketin sorumlusu ve hukuk açısından utanç vesilesi olan bir santraldir.
Kapatılan 6 santral örneğinden biliyoruz ki, varlıkları bir felaket olan santrallerin kapatılmasının yükü, bu santrallerde çalışanların, emeğiyle hayatını kazanmaya çalışanların, yörede yaşayanların sırtına yüklenmek isteniyor. Çalışanlar, emekçiler, köylüler, “Kırk katır mı, kırk satır mı?” açmazıyla; geçimini kaybetmekle, açlıkla yüzyüze bırakılıyor.
Ülkemizde ve dünyada sıkça rastlanan durum, fosil yakıt sektörünün var olduğu çevrede ana geçim kaynağı haline gelmesi ve tüm alternatif yaşam biçimlerini bilinçli olarak yok etmesidir. Devlet politikalarının önümüze koyduğu şey, ya bu Santralde çalışarak sağlığını, hayatını kaybetmek, ya da işsiz kalarak açlığa mahkûm olmaktır. Oysa, hiçbirimiz, çalışanlar buna mahkûm değiliz. Çalışanların hem sağlıklarını, hayatlarını korumaları; hem de işsiz kalmadan çalışmaya devam etmeleri mümkündür.
Devlet, ülkenin elektrik üretim kapasitesinin önemli bir bölümü kullanılmamasına rağmen, üretim kapasitesi yarattıkları gerekçesiyle, kapatılanlar da dahil, elektrik santrallerine 2019 yılında 2 milyar Lira ödedi. Bu para en az 20 bin işçinin yıllık ücretlerini ödemeye yeterli. Bu bütçe, ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açan santrallerin bir adil geçiş süreciyle kapatılması için yeni yatırımlar yapılmasına ve sağlıklı iş olanakları yaratılmasına yeterli.
Yeter ki, bu adil geçiş politikası uygulanmak istensin.Bunu somutlaştıracak; çalışanların işsiz kalmasını, açlığa mahkûm olmasını önleyecek uygulamaların hayata geçirilmesine karar verilsin. Biz bunun mümkün olduğunu biliyoruz.
İhtiyaç olmayan kapasiteyi yarattıkları için elektrik üretim şirketlerine yılda 2 milyar Lira ödeyebilen devlet, Yatağan TES’i besleyen kömür maden ocaklarının yok ettiği Stratonikea antik kenti ve Lagina kutsal alanı arasındaki kutsal yol kazılarına ödenek bulamamakta, kazı maliyetinin bir bölümü Yatağan TES işletmecisi tarafından karşılanmaktadır. Yok edilen ve dünya ölçeğinde tanınan bu kültür varlıkları ciddi bir turizm potansiyeli ve önemli bir iş-geçinme imkânı sunmaktadır. Doğayla ve toplumsal hayatla uyumlu olarak kullanılabilecek imkân değerlendirilmemekte, yöre insanı Santral’de sağlıksız koşullarda çalışmaya mahkum edilmektedir.
Kırk katıra da kırk satıra da mecbur değiliz. Bu nedenle doğayla, bitkilerle, hayvanlarla barışık; ülkeyle, insanlarla dost olan bizler, yarattıkları karbon salımları nedeniyle içinde bulunduğumuz iklim krizinin başlıca nedenlerinden olan bu termik santrali kapatıyoruz.
Hukuku, anayasayı, yasaları tanıyorsa devlet de hem bu Santrali kapatmak hem de çalışanları işsizliğe, yoksulluğa, açlığa mahkum etmeyecek politikaları derhal uygulamaya koymak zorundadır.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Ekoloji Birliği 26 Ocak 2020