Doğal Sit Alanlarının Koruma Derecelerinin Düşürülmesi Ekolojik Akıl Mı, Ekonomik Akıl Mı?

0

İktisadi aklın şekillenmesi kapitalizmin tarihiyle paraleldir. Çünkü iktisadi akıl da kapitalizmin ana ilkesi olan kar maksimizasyonu gibi, hep daha fazla daha iyi mantığı üzerinde temellenir. Ekolojik akıl ise iktisadi akılla çelişir.

 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün tüm Türkiye için 2015 yılında başlattığı Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi çerçevesinde hazırlanan Gökova Raporu ile önerilen Doğal Sit değişiklikleri 2016 yılında Bakanlıkça onaylandı. Bilimsel yöntemlerle yapıldığı iddia edilen ve dayandığı Yönetmelik, Teknik Esaslar ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereği halkın katılımı ve görüşleri alınarak yapılmış olması gereken bu raporların, MUÇEP (Muğla Çevre Platformu) tarafından açılan bir dava sırasında yasal yollardan elde edildiği 2020 yılı Eylül ayına kadar 4 yıl boyunca halktan bir sır gibi saklanması ise, belki de bu raporlarla yapılması önerilen değişikliklerin, yapanlarca bile halk tarafından kabul edilemeyeceğinin tahmin edilmesindendir.
MUÇEP Gökova Meclisi, Su Samurları Kardeşliği Çalışma Grubu, “Gökova Doğal Sit Alanları Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu” dayanak gösterilerek yapılan sit değişiklikleri ile ilgili geniş bir değerlendirme yaptı (1). Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kendi web sitesinde (2), bölge ile ilgili Bakanlığın desteğinde yapılan birçok bilimsel projede, hatta turistler için hazırlanan rehberlerde bile Akyaka Kadın Azmağı’nın, su samurunun (Lutra Lutra) doğal üreme ve beslenme alanı olduğu belirtilmektedir. Buna karşın Gökova raporunda su samurunun adının bile geçmemesi, Dünyada sadece Güneybatı Anadolu’da, Honduras’ta ve çok az miktarda Rodos’ta görülen endemik sığla ağacı topluluklarından (Liquidambar Orientalis) ve sadece Akdeniz’in bazı bölgelerinde bulunan ve oksijen üretme ve karbon tutma kapasitesi nedeniyle denizin akciğeri olarak bilinen deniz çayırlarından (Posidonia Oceanica) hiç bahsedilmemesi raporun “bilimselliği” konusunda yeterince ipucu vermektedir. Ancak, burada yapılmak istenen söz konusu raporun çok boyutlu bir analizi değildir. Bu yazının konusu, Doğal Sit Alanları Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporları temel alınarak getirilen doğal sit değişikliklerinin dayandığı iktisadi aklın ekolojik irrasyonelliğini vurgulamaktır.

Akyakalı balıkçılar tarafından Kadın Azmağ’ında Ağustos 2020’de çekilen Su Samuru fotoğrafı

EKONOMİK AKIL, EKOLOJİK AKIL
İktisadi aklın şekillenmesi kapitalizmin tarihiyle paraleldir. Çünkü iktisadi akıl da kapitalizmin ana ilkesi olan kar maksimizasyonu gibi hep daha fazla, o da daha iyi mantığı üzerinde temellenir. Kapitalizmle birlikte bütün sosyoekolojik yapılar ve etik değerler iktisadi akla uygun oldukları ya da uyarlanabildikleri ölçüde kıymet görmeye başlamışlardır.
Günümüzde kapitalizmin iktisadi aklı gündelik yaşamımızın neredeyse bütün boyutlarını tahakkümü altına alırken, doğanın da bu aklın hakimiyeti altına alınması yolunda önemli yol katedilmiştir. Öyle ki, artık doğanın korunması bile bu akıl çerçevesinde şekillenmektedir. Doğanın farklı ve birbirine bağlı karmaşık ilişki ve süreçlerinin parçalanabilir, standartlaştırılabilir, ölçülebilir ve hesaplanabilir hale getirilmesi doğa korumacılık açısından gerekli olduğu öne sürülerek meşrulaştırılmaktadır. Böylece bir yandan özne (burada araştırmayı yaptıran kurumlar ve hesapları yapan bilim insanları) kendini inkâr ederken diğer yandan nesnellik iddia edilebilir, kesinliklere ulaşılabilir ve özne muhtemel eleştirilerden sıyrılabilir. Etik ve bütünsel analiz gibi hiçbir kaygısı kalmayan bilim insanı, matematiksel teknikleri veri olarak alıp, onları soğukkanlılıkla uygulama maharetine sahip, Buğra’nın deyişiyle (3) birer teknisyen konumuna indirgendiğinin farkına bile varmaz ya da kendisini zaten öyle görür.
Ekosistemin iktisadi aklın süzgecinden geçirilmesinin sonucu tüm dünyanın “ekonomik değeri” hesaplanmakta, canlılar sınıflandırılarak envanterleri çıkarılmakta, fiyatlanmakta, modellemeler yapılmakta, birtakım ekonometrik yöntemlerle ekolojik bütünlük matematiksel akılla ölçülüp biçilerek korunmaya değer ya da korunmaya değmez olarak parçalanıp sınıflandırılabilmektedir. Bu mantıkta doğa, iktisadi aklın içine sığdırılabildiği ölçüde vardır, sığdırılamadığında ise yoktur. Böylece yapılan işlem bilimsellik maskesinin arkasına saklanabilmektedir. Temel araştırma nesnesi sosyo-ekoloji olan sosyal bilimlerin de sistemin ana kurumlarına hâkim pozitivist anlayışın etkisiyle sayısallaştırmayı ve ölçülebilirliği “bilimsel” olmanın ana kriteri olarak yaygın bir biçimde kabul etmesi, bu iktisadi aklı genel geçer bir doğru haline getirmekte ve sorgulanmaktan muaf tutmaktadır. Örneğin, yeni doğal sit derecelendirmelerinin uluslararası kurumlarca da benzeri durumlarda kullanılan ve onaylanan sınıflamalar ve yöntemlerle yapılması birçok şartlanmış akıl açısından yöntemin meşru ve bilimsel görülmesi için yeterli olmaktadır. Oysa bilim toplumdan ve ideolojilerden bağımsız değildir. Bunlardan etkilenmeyen nötr bilim ve teknoloji olduğu iddiasının kendisi aslında oldukça ideolojiktir. Dolayısıyla Gökova raporunda AHP (Analitik Hiyerarşik Proses) niceliksel tekniğinin kullanılması ve doğal sit alanlarının koruma derecelerinin ağırlıklı olarak nicel ölçütlere göre belirlenmesi ve düşürülmesi ya da tamamen kaldırılması bilimsellik iddiası ile meşrulaştırılamaz.
AHP TEKNİĞİ
Doğal sit derecelerinin belirlenmesinde temel alınan ekolojik temelli bilimsel araştırma raporlarının hazırlanmasında hem nitel hem de nicel tekniklerin birlikte kullanıldığı iddia edilmektedir. AHP tekniği karar vericilerin problemin ana hedefi, kriterleri, alt kriterler ve alternatifleri arasındaki ilişkiyi gösteren hem nicel hem de nitel hiyerarşik yapıda bir modelleme olarak tarif edilmektedir. İşletmeden, enformatiğe, sosyal bilimlerin değişik disiplinlerine kadar birçok farklı alanda uygulanan bir tekniktir. Gökova raporunda ise AHP tekniği sadece nicel bir analiz tekniği olarak tanımlanmakta ve “bir alanın biyo-ekolojik kriterlerle nicel olarak tanımlanması ve kategorize edilmesi için, AHP istatistik yöntemi kullanılmıştır” denmektedir (4). AHP tekniğinin ekoloji ile ilgili kararlarda kullanılması etik olarak sorunludur. AHP yöntemi doğadaki bitki ve hayvan türlerini yani canlıları tek tek bağlamlarından, bulundukları yaşam zincirinden kopararak, onları önem sırasına göre kategorileştirir, ağırlıklandırır ve sayısallaştırarak nesneleştirir. Seçilen alanın koruma derecesi, içerdiği tür sayısının sokulduğu kategorilere ve bu kategorilerin hesaplamadaki ağırlıklarına göre belirlenir. Böylece koruma derecesi düşük saptanan alanlar çeşitli derecelerde yatırımlara açılmaktadır. Yani iktisadi akıl ekolojik akla baskın gelmektedir. Gökova raporunda da yapılan budur. Gerçekten bilimsellik iddiası taşıyan bir araştırma ekoloji yanlısı olmalı, daha önce yüksek derecede koruma altına alınmış bir alanda ortaya çıkan bozulmaları neden göstererek koruma derecesini düşürmek yerine, bozulmanın kaynağına inerek onu giderecek biçimde koruma derecesini yükseltici yönde kanaat oluşturmalıydı. Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik de (Resmi Gazete, 19 Temmuz 2012, sayı 28358) (5) buna olanak vermektedir. Yönetmelik Korunan alanların doğallığının muhafaza edilmesi ve mevcut koruma değerlerinin devamlılığının sağlanmasını esas almakta (madde 5(l)); ekolojik dengeyi bozacak herhangi bir faaliyete izin verilmemesi gerektiği (madde 5(k)) açıkça belirtmekte ve korunan alanlarda bozulmuş ya da bozulmaya yüz tutmuş ekosistem ve habitatların onarılması, ekolojik rehabilitasyonu, ekolojik restorasyonu yapılır (madde 5 (h)) denmektedir.
Gökova bölgesinde doğal sit alanlarının koruma kategorilerinin (17.01.2018 tarih ve 20418/11264 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile tescillenen Kesin Korunacak Hassas Alan, Nitelikli Doğal Koruma Alanı ve Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı) belirlenmesinde nitel analiz yerine büyük oranda koruma derecelerinin düşürülmesine olanak veren nicel analiz esas alınmıştır. Daha da vahim olanı bu sözde ekolojik temelli bilimsel raporlara dayanılarak belirlenen koruma kategorileri temelinde diğer planların yapılmasıdır. Örneğin son bir ay içinde hızla hem Akyaka İmar Planı Revizyonu hem de Aydın-Muğla Bütünleşik Kıyı Alanları planı gündeme düşmüştür. Hepsi birlikte değerlendirildiğinde Muğla’nın altın yumurtlayan tavuk misali karası ve denizi ile yatırımcılara yeni kar fırsatları olarak sunulması aslında iktisadi aklın da iflasından başka bir şey değildir. Kısa dönemli kar hesaplarıyla her yerin “altın”a çevrilmesinin çok da uzun olmayan bir dönemde anlamı da kalmayacaktır.
Ekolojik akılla iktisadi akıl çelişir. Doğanın, bırakalım yatırımlara açılmasına, artık tek bir çivinin bile çakılmasına tahammülünün kalmadığı; çabaların nitel ya da nicel hiçbir gerekçeyle doğal alanların koruma derecesinin düşürülmesine değil, var olanın olabildiğince korunup genişletilmesi için harcanması gerektiği hepimizin malumudur. Seçimimizi ekolojik akıldan yana koymak için çok zamanımızın kalmadığı sanırım artık hiçbirimiz için sır değil. Sözümüzü Horkheimer’la bitirelim. Horkheimer (6), eksiksiz bir adaletin gerçekleştirilmesi hayalinin bir yanılsama olduğunu söyledikten sonra “…daha iyi bir toplum kurulup da bugünkü kargaşaya son verilse bile, geçmiş çağlarda yaşanmış sefaletin giderilmesi ve doğanın acılarının dindirilmesi mümkün olmayacaktır.” diyor. İşte tam da bu nedenle, iktisadi aklın ekolojik akıl karşısındaki “zaferleri” geçicidir ve iktisadi akıl irrasyoneldir.

Bu yazı ilk olarak Ekoloji Birliği web sitesinde yayınlanmıstır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir