Desalinasyon Çözüm Değil
Bileşeni olduğumuz Muğla Su İnisiyatifi Muğla’da su sorununa çare olarak gündeme getirilen, Muğla İl Su Kurulu toplantısı sonrası Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın ve yeni atanan MUSKİ Genel Müdürü Yılmaz Şengül’ün önceki gün yaptığı Bodrum ziyaretinde bir kez daha dillendirdiği desalinasyon/denizsuyu-tuzsuzlaştırma projeleri ile ilgili bir basın açıklaması yayınladı.
Desalinasyon projeleri çözüm değildir, Çare adaletsiz su yönetimine son vermektir
Tüm dünyada iklim değişikliğinin etkisiyle hava sıcaklıkları artmakta ve kuraklık önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Muğla ilinde de özellikle Bodrum ilçemizde yaz aylarında susuzluk büyük boyutlara ulaşmaya başlamıştır. Son zamanlarda susuzluğa çözüm olarak deniz suyundan desalinasyon ile içme suyu elde edilmesine yönelik planlamalar yapıldığı açıklanmaktadır.
Muğla Su İnisiyatifi olarak bu yaklaşımı doğru bulmuyor, ekolojik dengeyi bozan faaliyetler sonucu yaşadığımız bu sorunu yine ekolojik dengeyi bozacak, deniz kirliliğine, deniz canlılarının yok
olmasına yol açacak bir yöntemle çözmeye çalışmanın daha fazla sorunlara yol açacağını düşünüyoruz. Desalinasyon yöntemi dünyada özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail gibi suya erişim sorunu yaşayan, ekonomik düzeyi yüksek ülkelerde kullanılmaktadır. Ancak hem çok pahalı, hem çok enerji ihtiyacı doğuran, hem de deniz ekosistemine zararlı bir yöntemdir. Tuzdan arındırma çok fazla enerji gerektirir. Desalinasyon yönteminde; reverse ozmos (ters tuz basıncı) uygulanarak membran sistemi ile tuzlu suyun içindeki tuz alınmaktadır. Sistem maliyeti enerji maliyetine, membran teknolojisine bağlı kalmaya devam ettiği sürece, bu teknolojiler kendilerine en çok ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler için uygun yöntemler olamaz. Sonuç olarak halkın içme suyuna erişimi de daha pahalı olacaktır.
Tuzdan arındırmanın enerji yoğunluğu yanında geride bıraktığı tuz yoğun akışkan da ayrı bir sorundur. Bu teknikle arındırılan su alınan suyun en fazla %60 ı kadardır, Denizden büyük miktarlarda su alarak ters ozmos ve ultra filtrasyon yöntemleri ile birlikte tuzsuzlaştırma işlemi hem denizden su alırken, hem de denize tuzla yoğunlaşmış konsantre akışkanı deşarj ederken deniz ekosistemindeki varlıklar için geri dönüşsüz zararlar verecektir. Deşarj edilecek olan tuz yoğun akışkan toksik etkisini hızla göstererek deniz yaşamında biyo-çeşitliliği olumsuz etkileyecek, balık popülasyonu hızla azalacak, deniz giderek kirlenecek, çölleşecek, çeşitli canlı türlerinin yaşaması daha da imkansızlaşacaktır. Sonuçları itibarı ile desalinasyon tesisleri, 1976 Barselona Sözleşmesi gibi Akdeniz’in korunması amaçlı birçok uluslararası sözleşmeye de aykırıdır. Desalinasyon projelerini iptal eden mahkeme kararları ve bilirkişi raporları da bu yöndedir. En son Datça ve Bozburun’da yapılması planlanan desalinasyon tesislerinin ÇED gerekli değildir kararı da bilirkişi raporlarına dayanılarak iptal edilmiştir.
Yine son zamanlarda suyu daha az tuzlu olduğu için desalinasyonun daha az maliyetli olacağı söylenerek gündeme getirilen Ekinanbarı suyu için de aynı endişeleri taşıdığımızı bildirmek isteriz.
Bu projenin Geyik Barajı’nın kamulaştırılmasından 4 kat daha fazla maliyetli olacağı MUSKİ tarafından da açıklanmıştır. Su sıkıntısı yaşanan yerlerde, bu teknolojiyi uygulamayı düşünmeden önce atılması gereken birçok adım vardır: Öncelikle yaşam için vazgeçilmez olan suyun kirletilmesinin ve gereksiz sarfiyatının önüne geçilmesi şarttır. Denize atılan atık suyun yeniden kazanılması, suyun doğru ve ihtiyatlı kullanımı, su tüketimini teşvik eden yapılaşma faaliyetlerinin sonlandırılması, tarımda aşırı su kullanımının önlenmesi, şebekedeki kayıp ve kaçakların azaltılması, yağmur hasadı işlemlerinin planlı ve etkin uygulanması, bölgede her gün neredeyse bir milyon insanın ihtiyacı kadar su kullanan –Muğla’nın nüfusu bir milyon civarındadır- ancak enerji üretimine katkısı sadece %2 olan, ömrünü çoktan doldurmuş 40 yıllık termik santrallerin kapatılması gibi önlemlerin öncelikle hayata geçirilmesi gereklidir. Oysa ki Muğla’da tam tersi uygulamalar yapılmaktadır. Dalaman’daki Hilton Otel’in Golf Tesisi Projesi bunlardan biridir. Yüzlerce ağacın kesileceği proje sonucunda oluşan çim sahanın sulanması için de milyonlarca metreküp su kullanılması gerekecektir. Bir başka örnek ise, nüfus yoğunluğu nedeniyle büyük sorunlar yaşayan Bodrum ‘da hala yüksek kapasiteli yeni otel projelerinin hayata geçirilmeye çalışılmasıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bodrum’un en bakir yerlerinden ve çoğu orman olan Kızılağaç’ta 3.575 yatak kapasiteli 7 otel için yatırımcılara arazi tahsis edileceğini ilan etmiştir. Bırakın orman alanlarının katledilecek olmasını, bu otellere nereden su sağlamayı düşünüyorlar? Yoksa termik santraller gibi oteller de mi su arzında halktan öncelikli olacak! Suya erişimin bu kadar zorlaştığı koşullarda bu uygulamaların hangi akla hizmet ettiğini anlamakta zorluk çekiyoruz.
Sonuç olarak, denizden su elde etmeyi planlamadan önce bölgede hali hazırda suya ihtiyaç duyulan tüm süreçlerin tartışılması, suyun yaşam için vazgeçilmez olduğunun kabul edilmesi, bölgemizde su gereksiniminin doğru hesaplanması ve gerekli önlemlerin alınması öncelikli olmalıdır.
Demokratik kitle örgütleri; emek, ekoloji, meslek örgütleri ve yöre halkı ile birlikte, suyun ve ekosistemlerin korunması esas alınarak su sorununun çözümü tartışılmalı, çözümler aranmalı ve su sorununun çözüm yolları doğru saptanmalıdır.
Su varlıkları ve deniz ekosistemi ise mutlaka korunmalıdır.
Kamuoyuna Saygılarımızla
Muğla Su İnisiyatifi