Datça’da Tematik Toplantılar: Büyümeme
Datça MUÇEP bir süredir, aylık ya da iki aylık periyotlarla, Tematik Sohbet Toplantıları yapıyor. Toplantılar, gelmek isteyen herkese açık, sosyal medya üzerinden çağrılar yapılıyor, davetler gönderiliyor, başka toplantılarda davetler yapılıyor… Bugüne kadar dört toplantı yapıldı: ilki Şubat ayında… Tuğrul Kınık’ın kolaylaştırıcılığında “Antroposen Etki” üzerine konuştuk. Sonra ikinci sohbetimizde Faruk Alpkaya ile “Nereden Başlamalıyız” diye biraz daha yöntemler üzerine konuştuk. Daha ziyade iletişimi güçlendirmeye ve karşımızdakini dinlemeye dair dileklerimize yoğunlaştık. Bu toplantılar 25-30 kişiyle yapıldı. Katılan hemen herkes, görüşlerini söyledi… Bu ilk iki tartışmadan sonra bir kez daha vardığımız nokta, farklılıklarımıza rağmen hem MUÇEP içinde ve hem de yaşadığımız yerelde, birlikte etkinlikler yapacağımıza ya da en azından birlikte yaşayacağımıza göre konsensus-ortaklaşma kültürüne şiddetle ihtiyacımızın olduğuna dairdi. Nitekim üçüncü toplantımız, 40-50 kişiyle, Sema Alpan Atamer’le “Konsensusun İnşaası” üzerine oldu. Bu tematik toplantıların MUÇEP Datça Meclisinin yeniden derlenmesi-genişlemesi için olumlu pek çok etkisi oldu…
Eylül toplantımızı “Degrowth-büyümeme” üzerine 29 Eylül’de yaptık. Toplantı MUÇEP’e dair duyurular ile başladı: 20 Ekim’de Kentpark’ta Yerel Meclis Toplantısı için bir duyuru yaptı, ilk sözü alan MUÇEP sözcüsü, Ceylan Eşit… Aynı zamanda katılımcılardan, Datça MUÇEP’teki çalışma gruplarına ve koordinasyona aktif katkı vermelerini de rica etti. Dedi ki: “biz meclisli bir yapıyız, sorunlarımızı çözerken aynı konuda çalışabilecek arkadaşlarla ekipleşiyor ve sorunların üstüne öyle gidiyoruz. Bu ekipler ne kadar güçlü ise bu sorunların üstesinden o kadar kolay geliyoruz. Bizi yalnız bırakmayın, ekiplere destek verin“.
Sohbete katılım yüksekti, 50’den fazla kişi katılmıştı. Herkese konuşma olanağı sağlamak üzere konuşma süreleri 3-4 dakikayla sınırlandırılmasına ve bir kolaylaştırıcı ile söz verilmesi ve sözlerin toparlanmasının yararlı olacağı konusunda da ortaklaşıldı. Nitekim toplantıya katılanların yarısı kadarı konuşmalara katıldı. Hatta bazıları üç-dört defa söz de aldı. Söz almadan sadece dinleyenler, not alanlar da vardı. Tanıdık simalar kadar, yeni katılan yüzler de hayli vardı. Kadınlar erkeklerden çoktu. Gençlerse? Azdı… ve evet yine yaşça aksaçlılar ağırlıktaydı. Ama yeni genç yüzler de vardı…
Bu toplantıların düzenlenmesi, konuların seçilmesi ile ilgili de zaman zaman 3-4 arkadaş bir araya gelip, çalışıyoruz. Bu da bir çalışma grubu yani. Sonra koordinasyon toplantılarında iyice şekillendirip sonra da meclisle paylaşıyoruz. Son sohbet sonrasında da bu ekipteki birkaç arkadaş bir araya gelip aramızda kısa bir sohbet yaptık, toplantılara dair değerlendirmelerimizi aramızda paylaştık ve bundan sonra nasıl ve nelere yönelik sohbetler yapılmalı, bu sohbetlerden ne murat edilmeli, biraz da bunlar üzerine konuştuk…
En yüksek katılımcıyla yapılan tematik sohbetimizdi, Degrowth-Büyümeme üzerine yaptığımız son sohbet… Katılımcı sayısı 50’nin üzerindeydi. Yaptığımız toplantıları bir sahne düzeninden çok, mümkün mertebe bir masa etrafında eşit hizada toplanarak yürütmek meclisli bir yapıyı savunan MUÇEP’in temel tercihlerinden biri… Bir yere sahip olmadığımız için masa sandalye olan büyük mekanları tercih ediyoruz. Ama kalabalık olunca bir kahvede yapmanın dezavantajlarını da yaşıyoruz. Konuşanların sesinin zaman zaman duyulmamasından şikayetler oldu, bir de malum açık hava… gölgelik aramak, sandalyelerin azizliği gibi konforu azaltan durumlar da vardı… Bu şikayetler bir taraftan da aslında iyi de: zira gerçekten ilginin, katılımın yüksek olduğunu, bu sohbetlere ihtiyaç duyulduğunu da gösteriyor. Ses için aslında bir ses yükselticimiz vardı ama mekanı başkalarıyla paylaştığımız ve onları rahatsız etmemek için kullanmaktan vazgeçtik. Bu tür problemleri, uygun mekan düzenlemeleri ile elbette aşarız…
Toplantıya ilan ettiğimizden 10-15 dakika geç başladık… Emet’in sunumu 40-50 dakikayı aştı. Konu, belki de tek toplantıyla geçiştirilemeyecek kadar geniş ve önemli de bir konu. Tarihsel geçmişinden, felsefi arayışlarına hemen her noktasına dokunmaya çalıştı, Emet. Pratikte neler yapıldığından ve yerelin, yereldeki tartışma ve önerilerin, eylemlerin önemine de vurgu yaparak tartışmalara da bir altlık hazırlamış oldu…ı.
Tartışma 4-5 başlıkta yürüdü:
-Bir grup arkadaş, kaybettiğimiz yaşam alanlarımız ve giderek bozulan hayatlarımıza dair, geçmişe öykünerek cevaplar aramaya çalıştı… “Eskiden deterjan yoktu ama dünya daha az kirliydiy a da imece vardı, sokaklarda ortaklaşa badem ellenirdi, kırılırdı” minvalinde nostaljik konuşmalar yapıldı. Bu konuşmalar, teknolojiye dair hafif bir kötüleme alametleri de taşıyordu…
-Bir grup arkadaş da, sadece teknoloji değil, işbölümü ve uzmanlaşmayla, modernleşme/şehirleşme ile gelinen noktanın geçmişe göre avantajlarını da hatırlattı…
-Bir grup arkadaşımız (ki neredeyse önemli bir çoğunluk) yaşam alanlarımızın top yekün bozulmasına neden olan bu halin kapitalizmin bir sonucu olduğunu kabul etmekle birlikte, kapitalizme rağmen kendi en yakın çevremizde kendi iradi-bireysel-tek tek çıkışlarımızla da bu bozulmayı azaltmanın önemine vurgu yaptı… örneğin toprağa sahip çıkmakla, daha az tüketmekle, daha az karbon izi bırakmakla, daha az kirletmekle, bilinçli tercihlerle yol yürünmesi gerektiğinin altını çizdi…
-Bir grup arkadaşımız bu tek tek çıkışları yerellerde meclislerde bir araya gelerek çoğaltmaktan söz etti….
-Bir grup arkadaşımız, kapitalizm içinden düzeltme çabalarına dair de söz kurdu… öyle ya gezegen bozuluyorsa fakirin yanında zengin de yanacak, sürdürülebilir ekonomiye dair çalışmalara kafa yormak – destek olmaktan söz etti…
-Bir grup arkadaşımız ise bu bireysel çıkışların, küçük adımların pek anlamlı olmadığını, yaşananın bir rejim sorunu olduğunu ve rejimin hiç de böyle düzeltmelere falan izin vermeyeceğine dair hatırlatmalarda bulundu…
Sonra… sonrası dikkatler dağıldı… sürenin sonuna gelindi. Bir diğer sunuma Dayanışma-Datça (www.dayanisma-datca.org) ile birlikte destek verdiğimiz Aydan Çelikle Nazım Hikmetin Bisikletine dair sohbete geçildi….
Görünen o ki: birçok yeni tartışmaya başlarken, aslında ekonomik büyümenin hayatımızdaki olumsuz yanlarına ilişkin tartışmalarımızın-değerlendirmelerimizin bitmediğinin işaretlerini de alıyoruz. Büyüme Karşıtlığı aslında yaşam alanlarını korumak üzere hayli önem verilmesi, üzerinde daha çok çalışılması gereken bir mesele… Muhtemelen bu tartışma, başka tartışma başlıkları ile birlikte hep tartışılmaya devam edilecek… Ama bu tartışmaları-değrlendirmeleri yaşadığımız hayatın içine de pratik olarak sokmak, bu tartışmalardan bir sonuç çıkarmak ve mümkünse ortaklaşa bir yöne doğru daha güçlü ilerlemek de gerekiyor. Henüz bu konuda biraz patinaj yapıyoruz, gibi görünüyor? Belki de, tıpkı demokrasi mücadelesinde ayak diretmek gibi, yaşam alanlarının korunması için farklı düşüncelere de kapıları kapamadan, mevcut durum içinde yepyeni bağlaşıklıkları da zorlayarak, kimseleri, hiçbir yöntemi “yeşil boyama” diye pek de küçümsemeden, sistem içinde küçük küçük karşı duruşları büyütmeye kendi en yakın çevremizden başlayarak devam etmek, el vermek falan da gerekiyor…
Belki de böyle düşünenlerin hafif hafif bir araya gelecekleri kimi ekipleşmelere, çalışma gruplarına, meclislere yönelmesi gerekiyor… Ha bir de yeni sohbetin konusuna da bir karar vermek gerekiyor?