Almanak 2020: Çevre alanında en fazla rantın, talanın, iklim krizinin, Covid-19’un etkisi hissedildi
2020 yılı ekolojik anlamda hem iklim krizinin, hem sağlık krizinin etkilerinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de derinden hissedildiği bir yıl olarak kayıtlara geçti.
Covid-19 pandemisinin damgasını vurduğu 2020 yılı hem sağlık krizinin, hem ekonomik krizin hem de ekolojik krizlerin fazlasıyla hissedildiği çoklu krizler yılı olarak nitelendirilebilecek bir sene olarak geri kaldı.
Aşırı yağışların sebep olduğu seller, su taşkınları, günler hatta kimi yerlerde aylar süren yangınlar, toprak kaymaları, heyelanlar, kuraklık, susuzluk, giderek artan sıcaklıklar tüm dünyayı etkisi altına aldı. Türkiye’de de pandemi koşullarına rağmen rant odaklı projelerin doğa tahribatı hız kesmedi, ülkenin hemen her noktasında yürütülen çevre mücadeleleri de devam etti.
Mart ayında Türkiye’de de ilk vakanın açıklanmasının ardından tüm dünyada Covid-19 hızla yayılmaya başlayarak pandemiye dönüştü. Küresel kapitalizmin bir yandan canlıların doğal yaşam alanlarını yok etmesinin, diğer yandan insanların yaşam alanlarını ve yaşam biçimlerini değiştirmesinin bedeli, sağlık kriziyle ödenmeye başladı.
Küresel iklim krizinin, öngörülemez iklim felaketlerinin yaşandığı bir dünyada, dört bir yanda söndürülemeyen yangınlar, ani sıcaklık değişimleri, uzun süreli sıcaklık dalgaları, kuraklık ve seller, devasa kasırga ve fırtınalar yaşanırken, buna karşılık ormansızlaştırma ve biyoçeşitlilik kaybı tüm coğrafyalarda hız kesmeden sürüyor. Tüm bu birbirini etkileyen mekanizmalar, her gün her dakika bize kritik bir eşikte olduğumuzu hatırlatsa da, ne devletler ne de şirketler, karbon salımlarını azaltmak için gerekli adımları atmazken, fosil yakt endüstrileri Covid-19 krizinde yangında ilk kurtarılacaklar listesinin üst sıralarında yer aldı.
Türkiye’de yurttaşlar, rant, gasp ve yıkım projelerine karşı, baskı, zorbalık ve cezalara rağmen yaşam alanlarını korumak için pandemi koşullarında bile doğaya sahip çıktı. Bu sayede Kaz Dağları’nda, Aydın’da, Salda Gölü’nde, Bursa’da, Muğla’da, Karadeniz’de, İstanbul’da ve daha birçok yerde yaşam alanlarına sahip çıktı.
Ancak, Coronavirus nedeniyle “Evde Kal” çağrılarının yapıldığı, insanların evlerine çekildiği günler, sermaye ve iktidar tarafından fırsata çevrildi. Yurttaşlara, “Evde Kal” diyen siyasi iktidar, şirketlere ise bu süreçte rahatça çalışabilecekleri koşulları hazırladı. Madenlerde, enerji projelerinde, inşaatlarda emek ve doğa sömürü devam etti. Sokağa çıkma yasakları sürecinde, Covid-19 pandemisinde en riskli gruplar içerisinde yer alan maden işçileri özel izinlerle çalıştırılırken, dağlardaki maden talanları ve orman kesimlerinin de hızla arttığı görüldü.
Maden ve emerji şirketlerine pandemi sürecindeki zararlarını karşılayacak teşvikler getiren AKP, emekçi kesime elle tutulur hiçbir gerçekçi destekleme de bulunmayarak, sınıfsal yarılmaları, yoksulluğu ve her daim şirketlerden yana tavrını pekiştirdi. Çevre ve yaşam alanlarını korumaya çalışan yurttaşlara karşı kolluk kuvvetlerinin zorbalık ve şiddet içeren tavırları giderek artarken, yaşam savunucularına yönelik gözaltılar bir gözdağı olarak yaygınlaştı.
Doğal, kültürel, tarihi varlıkları araçsallaştırarak talan edilmesinden en ufak bir rahatsızlık duymayan kalkınmacı ve büyümeci ekonomi politikalarından kurtulmadan ne üzerinde yaşadığımız gezegeni, ne toprağı, havayı, suyu, ormanı iyileştirebilmemiz mümkün değil. Varoluşunu doğa yağmasından ve insan sömürüsünden besleyen bir sistemin değişmesi için mücadele acil ve ertelenemez bir yurttaşlık görevidir.
İşte 2020’nin akıllarda en fazla kalan ekolojik gelişmeleri…
Pelin Cengiz’in Artı Gerçek Gazetesinde yayınlanan yazısının tamamını okumak için linki tıklayınız