Basına ve Kamuoyuna Dünya Çevre Günü Dolayısıyla Açıklamamızdır:

Bugün 5 Haziran. Dünya Çevre Günü 50 yaşında. Yaşanan tahribatı ve gidişatı derin bir öngörüyle saptayarak, çevremizle, Dünyamızla, ilişkimizi sorgulamak üzere özel bir gün öneren bilim ve düşün insanlarını, zamanın bütün aktivistlerini ve verdikleri mücadeleleri gururla sahipleniyoruz…

Çok önemli bir 50 yıl geçirdik. Dünya Çevre günlerinde; “Evrende milyarlarca galaksi olduğunu, galaksimizde milyarlarca gezegen bulunduğunu, fakat yalnızca bir tane Dünya olduğunu, onu çok iyi korumamızın zorunlu olduğunu” söyledik, uyardık yıllarca. Yetmediği, daha ötesini yapmamız gerektiği ortada. Doğa tahribatı, en kötümser öngörülerin kat kat ötesi bir duruma geldi. Kavramlarımız değişti. Durumu, yaşananları ifade etmeye kelimelerimiz, kavramlarımız yetmez oldu, yenilerini türettik…

Çok uzun zamandır, bilim insanları, yaşam savunucuları:
•Dünya’nın can çekiştiğini anlatmak İçin çaba sarf ediyorlar.
•Tüm canlıların var olma/yok olma ikilemi ile yüz yüze olduğuna dair her gün yeni kanıtlar paylaşıyorlar.
•Dünya’nın artık bu ekolojik tahribata tahammülü kalmadığını daha yüksek sesle dillendiriyorlar.
•Sistemin, insan dahil tüm canlıları sistematik bir şekilde ve her gün artan bir hızla yok ettiğimizi belgeliyorlar.
•İnsanların iklim değişikliğinden tetiklenen kuraklık ve gıda krizi ile, açlık tehdidiyle karşı karşıya kaldığını, özellikle çocuk ölümlerinin artacağı konusunda uyarıyorlar. İklim krizinin en derin haliyle yaşandığı yoksul ülkelerden göçmek zorunda kalan insan sayısının katlanarak artması,şimdiden 83 milyona ulaşmış olmasının kendisi başlı başına bir alarm durumu.
• Geldiğimiz aşamayı kimileri “kitlesel yok oluş çağı ”, kimileri “krizler çağı”, kimileri “ biyolojik imha dönemi”, kimileri ise “tüm canlı ve cansız dünyayı temelinden tahrip eden taarruzlar dönemi” olarak nitelendiriyorlar.
Çoğunlukla bunları harekete geçmemiz için abartılı değerlendirmeler olarak gördük, görür idik. Ama artık hemen herkes anladı ki, bunların her biri birer bilimsel saptama. Kendi kısa yaşam dönemimizde bile fark edebildiğimiz, yaşayarak, sonuçlarından bizzat etkilenerek tanığı olduğumuz gerçeklikler.

Belki de bu saptamaların en çarpıcılarından biri, Birleşmiş Milletlerininbirkaç yıl önce,
Dünyanın dört bir yanında yapılmış 15000 bilimsel çalışmadan faydalanarak ve yüzlerce bilim insanının mutabakatına dayanarak hazırlattığı raporda işaret edilen, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir biyo çeşitlilik azalmasına dair bulgudur. Bugün yaklaşık bir milyon tür, kısa süre içinde soyunun tükenme riskiyle karşı karşıya olduğu tespitidir. Bir kez daha söylersek, “bir milyon tür…”

Krizin derinleştiği, sürenin daraldığı apaçık ortada. Bütün bu ekolojik olgular, gerçeklikler oluşurken, başka süreçleri de, olanakları da besliyorlar. Çığlık çığlığa bizi uyandırmaya çalışıyorlar. Dünyanın birçok yerinde bu sesi duyanlar, bu çığlığa ses verenler her gün çoğalıyor, yeni yerel direniş odakları filizleniyor, birçoğukitlesellik kazanıyor ve umudumuzu çoğaltıyorlar. Yalnızca çoğalmak da değil, o kadar çok şey var ki umutlarımızı besleyen.

• Artık çok daha fazla insan gelinen bu durumda, bütün insanların sorumluluğunun eşit olmadığının farkında. Biliyoruz ki, en çok etkilenenler en az sorumlu olanlardır. Ekoloji alanında, ekolojik sorunlardan etkilenmekte çok daha fazla adaletsizlik var.Onun için adalet talebi çevre alanında da derinleşiyor, yükseliyor ve yaygınlaşıyor.
•Artık talepler daha kapsamlı. İnsanlar sorunların kaynağına yöneliyorlar. Doğa üzerinde tahakküm kurmaya, insan sömürüsünün yanı sıra, doğa sömürüsüne dayalı sistemden, karşılıklılık esasına dayalı bir sisteme geçişi talep ediyorlar. Ve çok daha fazla insan, bu karşılıklılığın tüm canlıları kapsaması gerektiği konusunda hemfikir.
•Umutluyuz çünkü, halklar artık hükümetlerden, iktidarlardan, şirketlerden, ulusal ve uluslar arası geleneksel kurum ve kuruluşlardan umutlarını kesmiş durumdalar. İnsiyatifi ele almaya çalışıyorlar ve alıyorlar da…
•Artık şu çok iyi anlaşılmış durumda. Ekolojiden bahsediyorsak, her şeyin birbirine bağlı olduğu, karmaşık bir dünyan bahsediyoruz demektir. Uğraştığımız her yerel sorunun, Dünyanın başka bir yerinde yansıması var ve bizimle birlikte uğraşmak için yola çıkmış birçok insan da var.

Evet, Dünya’nın bir parçası olacağız ve öyle olanlarla eklemleneceğiz. Çok iyi biliyoruz ki “Bizim Dünyadan ne beklediğimiz değil, Dünyanın bizden ne beklediği önemli. Bunu anlamak, bilmek ve o ne istiyorsa onu yapmamız önemli.” Başka bir yol, başka bir şans yok. Yapacak çok işimiz var. Çok farklı ölçeklerde.

•Sattırmayacağız.
•Yaktırmayacağız.
•Bozdurmayacağız.
•Kazdırmayacağız.
•Kestirmeyeceğiz.
•Bitirtmeyeceğiz.
•İşgal ettirmeyeceğiz.
•İzin vermeyeceğiz.
•Kavrulmayacağız.
•Zehirlenmeyeceğiz.
•Tüketmeyeceğiz.
•Göz yummayacağız.
•Kanmayacağız.
•Savunacağız
•Yalnız bırakmayacağız.
•Suç ortağınız olmayacağız…

Nasıl bir gelecek istediğimizi biliyoruz. Onu kurmanın yalnızca bizim varlığımızla, mücadelemizle, dayanışmamızla olacağını biliyoruz. Artık her yaştan, her ırktan, her cinsiyetten, her birimiz birer aktivistiz. Yaşam savunucusuyuz. Hak savunucusuyuz. Hepimiz birlikte, her yerde, sınırları aşarak, okyanusları aşarak, Dünya’ya dair ne varsa her şeyi savunuyoruz. Yaşamı savunuyoruz.

Bu gün geldiğimiz noktada ülkenin her mahallesinde, köyünde, kentinde en az bir Gezi Direnişi var. Hepimiz oradaydık, hepimiz buradayız. Bizim umudumuz onların korkusu oldu. Bunu çok iyi biliyorlar. Bu öyle bir korku ki, koca bir devlet, sekiz insanın üzerine abanıyor. Bu öyle güçlü bir damar ki. Bu öylesine haklı, öylesine meşru, öylesine umut veren bir mücadele ki… onların nezdinde milyonlarca insanın, hepimizin üzerine abanıyorlar.

İşte bu koşullar içerisinde, Muğla’dan tüm insanlığa sesleniyoruz. Yaşam ve hak savunucularının yanında olmak yetmez, tavizsiz yaşam ve hak savunucusu olmalıyız, aktif olmalıyız.

Buradan, Muğla’dan, “Dünya’nın tüm canlıları için, su için, toprak için, hava için, iklim için adalet” isteyenlere, mücadelelerinde baskı gören herkese, tüm siyasi tutsaklara, tüm rehinelere, yaşamını kaybedenlere, yaşamları tehdit altında olanlara, sistemin kurban ettiklerine, savaşlara karşı mücadele edenlere, yerinden edilenlere, ille de direnenlere selam yolluyor ve tüm bunların sembolü haline gelen insanlarımız için bu dünya çevre gününde haykırıyoruz:

Çiğdem Mater için, adalet!
Mine Özerden için, adalet!
Mücella Yapıcı için, adalet!
Can Atalay için, adalet!
Hakan Altınay için, adalet!
Osman Kavala için, adalet!
Tayfun Kahraman için, adalet!
Yiğit Ekmekçi için, adalet!

Hemen şimdi adalet…

Muğla Çevre Platformu – 05.06.22

pdf hali için buraya dokunun

1 thought on “Dünya Çevre Günü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir