Bir Ezoterik (*) Labirent Olarak Koruma Hukuku
Güngör Erçil – Muçep Hukuk Komisyonu Üyesi
Hukuk Fakültesi’ne 1980’de, ‘huzur ve güven ortamı’ içinde başladığımda, karşıma çıkan ilk sorunlardan biri, anlamadığım bir dille yazılmış koskoca bir külliyatı okuyup anlamayı, ötesinde, yorumlamayı becerme zorunluluğuydu. (…) Hukuku isimli derslerde öğrenmeye çalıştığımız pozitif hukuk alanlarının temeli olan kanunların esaslı olanları, 1920-30’lu yılların diliyle yazılmıştı. Bu ‘yabancı’ dille başetmenin ilk yolu olarak, birçok arkadaşım gibi benim de seçtiğim şey, Ord. Prof. Hıfzı Dr. Veldet Velidedeoğlu’nun hazırladığı, ‘öztürkçe’ karşılığı yazılmış Medeni Kanun metnini almak olmuştu.
Zaman içinde hem ben ‘jargon’u öğrenmiştim; hem de, 1960 darbesinden sonra yeniden numaralandırılmaya başlayan kanunların dili giderek gündelik dile yaklaşmıştı. Bir kanunu, tüzüğü, yönetmeliği açıp okuduğumda, ne dediğini, amacını anlamak, metinde aradığımı bulmak sorun olmaktan çıkmıştı.
Sonra, hükümleri-dedikleri, sonu gelmez değişiklikler-ekler-geçici maddeler (Kafkaesk) labirenti içinde kaybolmuş mevzuat metinleriyle imtihanı başladı hukukçuların ve memleket bürokrasisinin. Bu tarzın en belirgin örnekleri Devlet Memurları Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu, Vergi Usul Kanunu … v.d.’dır. Sonradan müdahalelerle sistematiği ve bütünlüğü bozulmuş, düzenlediği konuda ne söylediğini anlamamanın hukukçular için bile özel bir çaba gerektirir hale geldiği, parçalanmış metinler. Öyle ki, bizzat uygulayıcılarının bile anlayamaz hale geldiği hukuk kodları.
Yakında karşılaştığım somut bir olay, bu açıdan çok açıklayıcı: anneme emekli maaşı bağlama tarihini 5 ay sonrasından başlatan SGK’ya, maaşın başlama tarihinin kanunun bilmem hangi maddesine göre beş ay önce olması gerektiğini belirten dilekçemize verilen cevap, 3 yıl önce yürürlükten kaldırılmış kanun maddesine atıfla, yapılan işlemin doğru olduğunu söylüyordu. Söyledikleri maddenin yürürlükten kalktığını açıkça gösteren kanun maddelerini yazdığım ikinci dilekçeye verilen cevap, “Biz, onu biliyoruz.” minvalindeydi!
AKP iktidarının özgüven kazandığı 2000’lerin ilk on yılının ortalarından itibaren, kanun-mevzuat yapmada başka bir labirent tarzına geçildi. Üzerine çokça yazılıp-çizildiği için, ‘torba kanun/kanun torbası’ yapmanın hukuksuzluğu konusuna girmiyorum. Benim derdim, o torbalara konulan taşların dağıtılıp, çeşitli kanunlardaki yerlerine oturtulması sonucunda ortaya çıkan, kanun-hukuk metinlerinin ne dediği anlaşılmaz hale gelmiş olması.
Bu metinlerin özel olarak, açık kasıtla dönüştürüldüğü labirentlerin koridorlarında, bildiğimiz Türkçe gibi görünen; ama, şimdi hain ilan edilen ‘Bylock’la olmasa da bir biçimde şifrelenmiş’, çıkışı gösteren tabelalar var. Çünkü, tabelaları izlediğinizde vardığınız yer, labirentin en karanlık köşesi oluyor: “Bu ne diyor şimdi, hiçbir şey anlamadım!” Oysa, terminolojide anlaşılmaz bir şey yok; bildiğiniz Türkçe. Bu ‘tarz’ın, karşılaştığım, akla gelen ilk örnekleri: Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında (5366 sayılı) Kanun, Kentsel dönüşümle ilgili, adı çok uzun 6306 sayılı Kanun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu (5403) ve bunlara dayanarak çıkarılmış ikincil mevzuat.
Yukarıdan beri işaret etmeye çalıştığım labirentlerin ortaya çıkışındaki nedenler-itkiler farklı kanımca: İlki, aradan geçen 60-70 yılda hayatla birlikte dilin de değişmesinin kaçınılmaz olarak yarattığı labirentti. Bir kasıtla yapıldığını söylemek zor. İkincisine, safça bir iyiniyetli yaklaşım olsa da, ülkemizde kapitalizmin gelişmesinin yarattığı hızlı değişim-dönüşüme, kötü işleyen bürokrasinin ayak uydurma-cevap verme beceriksizliği olarak bakmak mümkün.
Bu yazıda kısaca irdelemeye çalışacağım Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (Kanun) örneğinde olduğu gibi, yeni dönem mevzuatının şifrelenme tarzının karakteristiği ise, popüler terimle bir gizli gündemin, görünür metinleri olmaları. Çift katmanlı anlama sahip ve alttaki gizli katmanı, ezoterik dile sahip olanların (gerçek anlamını) okumasına uygun olarak hazırlanmış metinler.
Yüzeyde görünen, vatandaşın ve hukukçuların gördüğü, düz anlam katmanı. Bu katmana bakıp anlamaya çalıştığınızda vardığınız yer, bir sinir bozukluğu. Saçma sapan, madde değişiklikleri-ekler-geçici maddeler tarzında müdahalelerle delik deşik edilmiş, aynı cümle içinde birbirini çelen ibarelerin/hükümlerin yer aldığı bir metin. Örneklemek açıklayıcı olur; Kanun metninden alıntılar:
“Bakanlık; Kültür ve Turizm Bakanlığını, (…ifade eder. Kanun uygulamasında yetkili bakanlığı gösteren cümlecik halen metinde duruyor, bu haliyle)
Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ile Koruma Bölge Kurulları (1)
Kuruluş, görev, yetki ve çalışma şekli:
Madde 51 – (Değişik: 17/6/1987 – 3386/11 md.)
Yurtiçinde bulunan ve bu Kanun kapsamına giren korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hizmetlerin bilimsel esaslara göre yürütülmesini sağlamak üzere, Bakanlığa bağlı “Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu” ile Bakanlıkça belirlenecek bölgelerde “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları” kurulur. (Bunlar da halen metinde duruyor.)
(Kültür Varlıklarını- benim eklemem) Koruma Bölge Kurullarının görev, yetki ve çalışma şekli:
Madde 57
a) Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak,
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetkisini gösteren bütün bu hükümlerden sonra Kanun’dan yetki ile ilgili (daha birçok örnek arasından) son alıntı;
Ek Madde 4 – (Ek: 8/8/2011-KHK-648/51 md. ) (1)
Taşınır tabiat varlıkları hariç tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili olarak bu Kanunda öngörülen iş, işlem ve kararlar bakımından görevli ve yetkili bakanlık, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıdır.”
Şimdi, hukukçu olmayan, hatta hukukçu okurlara soruyorum. Bu Kanun’u okuyup, tabiat varlığı olarak tespit edilmiş bir taşınırınızla (ben, böyle bir varlığa sahip olmak bir yana, nasıl bir şey olduğunu tahayyül edemiyorum) ilgili bir sorununuz varsa ne yaparsınız? Derdinizi anlatmak için hangi bakanlığa gidersiniz?
Ama, sinir bozuculuk doruğuna, KANUN’un Geçici 9. maddesi – (Ek: 8/8/2011-KHK-648/52 md. ) ile ulaşıyor:
“Tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanması öngörülen yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar, bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce yürürlüğe girmiş olan yönetmeliklerin BU KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE (Dikkat, KANUN’un geçici maddesi bu. Muhteşem!! -G.E.) aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.” Buna, önceki yazıda bahsettiğim, KHK’lerin ‘omnipotence’inin kanunlararası sızması, demek uygun olur sanırım.
Bu kanunun ve –anayasaya aykırılığı iddiası Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmemiş, 648 sayılı KHK ile tahkim edilmiş– 644 sayılı KHK’nin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verdiği bu karmakarışık yetkilerin, anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmüne aykırılığı meselesine girmiyorum. Ayrı bir yazı konusu olacak kadar geniş ve fazlaca, hukuk tekniği faslında kalan bir şey olduğu için. Somut ve uzmanlık gerektirmeyen fasılla devam edelim.
TOKİ Başkanlığı’ döneminde Türkiye Cumhuriyeti’ni, Toki Cumhuriyeti’ olarak adlandırmama vesile olan ‘siyasetüstü bürokrat’ Erdoğan Bayraktar’ın ilk bakanı olacağı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (644 sayılı) KHK’yi ilk okuduğumda adlandırmam değişmişti: Erdoğan Cumhuriyeti (Bir Erdoğan var da, hangisi?).
Şimdi önümüzde, kâdir-i mutlak KHK’ler yapıcılarının hazırladığı, başkanlık hevesinin yıllardır dillendirilmesi nedeniyle ezoterik niteliği kısmen bozulmuş, çok önemli bir metin var. Metnin, ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ gibi sakil laflarla oluşturulan ezoterik tarafı, yukarıdaki harf uymazlığını gidererek, ülkemizi, bir Recep Tayyip Erdoğan Cumhuriyeti’ne döndürme niyetini örtüyor olmasında.
Ne istendiğini biliyoruz, başkanlık. Ama, anayasa metninde yapılacak, temel madde değişiklikleri dışında, onlarca maddede yüzlerce kelime, nokta, virgül v.s. değişikliği karmaşasıyla gözümüzden kaçırılmak istenen şey, amaçlananın nasıl bir başkanlık olduğu. Önümüze konan 16 Nisan tarihli plebisitle hedeflenen, kabul edilip somut sonuçlarıyla karşılaştığımızda hepimizin istemesek de anlayacağımız bir biçimde, devletin yönetim sistemini bir diktatörlüğe resmen dönüştürmek.
Hayatımı anlamlandıran esaslı bir şey olmasa da, 30 yıldır hayatımı kazanmamı sağlamış olan hukuka saygı adına, buna, HAYIR diyorum. Özgürlük gibi, ideal olarak kabul ettiğimiz, insan olmanın zorunlu koşulu olan daha bir çok temel ilke adına HAYIR demek gerektiği de son derece açık.
Bu uzun parantezden sonra, AKP dönemi hukukyazımının ezoterik diline dönelim. Yukarıda bir örnek üzerinden görünür katmandaki rezaletini ortaya koyduğum koruma mevzuatı ve uygulamasının, Faruk Şahin’in Doğal Sit Alanlarında Bilimsel Cesaret Yoklaması başlıklı yazısında ‘niyet okuma’ olarak isimlendirdiği, ezoterik dilini çözme çabasına giriştiğimizde şunu söyleyebiliriz sanırım:
Artık hukuk-mevzuat doğrudan çok küçük bir çıkar grubunun, belki de tek kişinin somut, güncel bir çıkarını yasallaştırmak için yapılıyor. (Meşrulaştırmak demiyorum; çünkü, meşruiyet kanunla, hatta anayasayla sağlanamaz. Biz, halk, geniş kitleler onu kabul etmedikçe, hiç değilse, sessiz kalarak zımnen kabul etmedikçe, yapılan meşru olamaz.)
Bunun somut örneği olarak, Ahmet Ulukut’un Sulak Alanıma Dokunma başlıklı, üç kelime ve bir cümleden ibaret bir değişikliği içeren imar planı tadilatının, görünenin arkasındaki anlamını ortaya koyan yazısına bakmak yeterli olur.
Bu değişikliğin sağlayacağı on milyonlarca Lira ile ifade edilen çıkarın sahibi, plan tadilatı askıya çıktığında, daha görür görmez, gizli dili bilmenin rahatlığıyla, değişikliğin somut, gerçek anlamını okumuştur eminim. Biz ise uzun uzun çalışarak, yaratacağı sonuçların nerede nasıl somutlaşacağını didikleyerek çözebiliyoruz metnin alt katmanının şifrelerini. Ama bu gizli katmanda yazılanların, söz konusu alanın sahibi-kullanıcısına sağladığı kâr, hiç gizli saklı kalmayacaktır emin olun. Yeni doğa katliamı girişimlerinden biri olarak karşımızda somutlaşacak, görünür olacaktır; pek yakın bir zamanda.
Biz de çok emek harcayarak, şifre çözme becerilerimizi geliştirerek, okuyabildiğimiz alt metinleri bildiğimiz dilde anlatmaya çalışarak; bu talan zihniyetine-hukukuna karşı hayatımızı, yaşadığımız dünyayı savunmaya devam edeceğiz; elimizden geldiğince.
*: Ezoterizm