Muçep olarak, Rüzgar santrallerini temiz ve yenilenebilir enerji kaynağı olarak görüyoruz. Aynı zamanda CO2 emisyonunu azaltmak üzere de desteklenmesi gereken enerji üretim teknolojisidir. Koruma kullanma dengesi gözetilmediği zaman 1. Derece SİT Alanlarına verilmiş lisanslar ortaya çıkıyor. Yapılaşmalar başlıyor. Çed süreçleri sağlıklı işletilmediği için yerel sorunlarla karşı karşıya geliniyor. Ardından da ilke kararları alınıyor.
Bölgemizde mevcut üretim izni almış rüzgar santralleri ile lisans almak üzere değerlendirme aşamasındaki rüzgar santrallerini yerleştirdiğimizde aşağıdaki manzara ile karşılaştık. Bodrum, Milas, Datça ve Muğla merkezde çok sayıda enerji üretim lisansı verilmiştir. Yapım aşamasında olan bu santrallerin ÇED süreçlerinde yöre halkının ve sivil toplum örgütlerinin bilgilendirmesi yapılmamıştır. Lisans aşamasında ilgili belediyelerin de görüşlerine başvurulmadığı gerçeğini gördük.
Resimdeki mevcut üretim lisanslı santraller turkuaz rengindedir. Diğer renklerdeki santraller lisans değerlendirme aşamasındadır.
Bodrum’da da Belediye Meclisinin eylül 2016 toplantısında; Bodrum’un doğasına, kültürüne, mimari yapısına ve çevreye vereceği zararlar anlatılarak RES’lerle ilgili karar oylamaya sunulmuş, Belediye Meclis Başkanı Kocadon ile 22 CHP’li, 9 MHP’li ve tek bağımsız üyesinin tamamı RES’lerin Bodrum Yarımadası’na kurulmaması için oybirliğiyle karar alınmıştır.
Bodrumlular bu projeye karşılar çünkü ekmeklerini turizmden, baldan, doğadan kazanıyorlar. Her bölgenin bir kimliği vardır. Muğla turizminin kapasitesini Bursa’ya taşıyamayacağınız gibi, Bursa’nın sanayisini de Muğla’ya taşıyamazsınız. Enerji ihtiyaç fakat enerji politikaları ile bu çelişkilerin önüne geçilmesi olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Enerjinin üretim ve dağıtımının özelleştirilmesi sonrası, eline proje alan alım garantili, teşvikli santrallerin peşine düştü. Sonuçta dağınık şekilde verimliliği ispata muhtaç küçük santraller ve bu santrallerle çıkar çatışması yaşayan halk karşı karşıya geldi.
Rüzgar, güneş ve fosil atıkların değerlendirilmesinin yanında doğru planlama ile hidroelektrik, termik ve jeotermal santrallerle Türkiye enerji sektörü öz kaynaklarını kullanarak elektrik üretebilir. Doğru teknoloji ve öngörülerle ülke arz talep dengesi tutturulması halinde ülkeler bağımsız bir politikaya da sahip olur. Ülkemizin yaptığı alım garantili doğalgaz anlaşmasıyla, mevcut santrallerimizin de özkaynak kullanımı zaten sınırlanmış durumdadır.
Muğla bölgesi sektörel olarak incelendiğinde; Turizm ,tarım ve arıcılık en yoğun isdihdam sektörleridir. Sektörel bazlı olarak baktığınızda, çevresel etkileri olacak işletmelerin bu sektörlerle birlikte sürdürülebilirliği iyi irdelenmelidir. Bu nedenledir ki ÇED süreçleri mutlaka yerel paydaşların katılımı ile sonuçlandırılmak zorundadır. Tüm enerji ,sanayii ve madencilik yatırımları lokomotif isdihdam sektörlerini etkilemeyecek şekilde olmalıdır. Bodrum yarımadası ile Datça Bozburun yarımadasında ayrıca dikkat edilmesi gereken özel çevre koruma alanlarıdır. Bu alanlar “Sürdürülebilir” tanımı altında adım adım korumasız hale getirilmemelidir.
ÖZETLE;
Enerji yatırımlarının ekonomik olması yetmez aynı zamanda ekolojik olması gerekir.
Rüzgarın her estiği yere santral yapılır ilkesinden vazgeçilmelidir. Doğal sit alanlarına, tarımsal alanlara, yerleşim bölgelerine, meralara, flora ve faunanın zengin olduğu alanlara mesafeler yasal bilimsel sınırlamalarla korunmalıdır.
RES Alanları 10MW altında da ÇED sürecine tabi tutulmalı ve halkın bu sürece katılımı mutlaka sağlanmalıdır. Yereldeki insanların rızası olmadan, bölgenin ekonomisine, ekolojisine ve görseline zarar verecek, ’’oldu bitti‘’ uygulamaları yapılmamalıdır.
Enerji ihtiyacını karşılamak, yeni santral yapımı dışında, iyileştirmeler, tasarruf tedbirleri ve doğru enerji politikaları ile de mümkündür. Fakat doğalgaz alım garantisi nedeniyle, kullanılmayan santral kapasitesi kurulu gücün %21’idir. Kayıp kaçak oranı %17, enerji politikaları iyileştirilerek yapılabilecek tasarruf %20 civarındadır.
RES sahaları arıcılık, tarım, zeytincilik ve koşnili kızılçam ormanları konusunda bölgemizde ciddi incelemelerden geçirilmelidir.
RES alanlarına ulaşım yolları için keşilecek orman habitadı da bilimsel kar-zarar terazisinden geçirilmelidir. Sahada bir kaç günlük gözlemlerle yapılmış çalışmalarla çed raporları hazırlanmamalı, alanların sit dereceleri bu raporlara yol gösterici bilimsel çalışmayı içermelidir.
RES verimi rüzgara bağlı olduğundan, enerji talebi için kesin bir kaynak olarak değil yedek olarak görülmek durumundadır, bu nedenle sektörel çatışmalardaki kar-zarar fizibilitesi bu açıdan da ele alınmalıdır.
Sağlık bakanlığı bu santrallerin olası insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda görüş bildirmelidir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, arı populasyonuna etkileşim konusunda görüş bildirmelidir.
Kanun yapıcılar kullanma ilkesini öne koyarak, koruma ilkesini savunacak merci olan orman ve milli parklar mevzuatını etkisiz kılmamalıdır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 05.01.2017-98 Karar Tarihi ve Sayısı 25 ocak 2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanan Doğal Sit Alanlarında Rüzgâr Enerjisi Santralleri (Res) İlke Kararını da yorumlayarak konuyu şimdilik noktalayalım.
Doğal sit alanlarında yapılacak RES projelerine ilişkin Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonlarına gelen başvuruların değerlendirilmesinde 688 sayılı ilke kararında belirtilmeyen hususlarda, bilimsel temele dayalı karar alma bütünlüğünü sağlamak amacıyla Merkez Komisyonu İlke Kararı alınmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Doğal sit alanlarında Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte tanımlanan kategorilere göre;
A) Kesin Korunacak Hassas Alanlarda, RES projelerine izin verilmeyeceğine,
Ancak;
– Mevcut tesislerin izin süresince faaliyetlerinin devam edebileceğine, – Bu tesislerde yeni türbin eklenerek veya alan değiştirilerek kapasite artışına gidilemeyeceğine,
Aşağıda içeriği belirtilen bilimsel raporun hazırlanması ve Bölge Komisyonunca uygun bulunması halinde,
– Türbin kapasitesinin artırılabileceğine ve/veya izin süresinin uzatılabileceğine,
– Koruma amaçlı imar planı onayı yapılmış fakat statü değişikliği nedeni ile bu alanlarda kalan yatırımların devam edebileceğine,
Bilimsel Rapor;
Alanı gösterir uydu görüntüleri, harita, koordinat, görsel veriler ve mevcut koruma statüleri gibi alanın genel özellikleri,
Alanın floristik özellikleri,
Memeli ve kuşlar açısından alanın faunistik özellikleri,
Alanın jeolojik, hidrojeolojik özellikleri,
Alana olası etkilerin değerlendirildiği kanaat ve önerileri içerir.
Rapor en az doktora düzeyinde; bitki sistematiği uzmanı, mamalog, ornitolog, ekolog ile jeolog veya hidrojeologdan oluşan en az 5 kişilik uzman ekip tarafından hazırlanmalı, en az bir arazi çalışması yapıldığı tutanak ve görsellerle belgelendirilmelidir. Alanın özelliğine göre gerek görülmesi halinde, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Kurum görüşleri alınmalıdır.
B) Nitelikli Doğal Koruma Alanları ile Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanlarında;
1-a) Mevcut tesislerin faaliyetlerinin devam edebileceğine,
b) Koruma amaçlı imar planı onaylanmış projelerin devam edebileceğine,
2-a) Yeni tesis taleplerinde rüzgâr türbinlerinin kesin korunacak hassas alanlara en az 300 metre mesafede olması,
b) Kuş göç yollarından en az 300 m uzaklıkta olması ve bu alanlarda rüzgâr türbinlerine otomatik durdurucu radar sistemlerinin kurulması, koşullarıyla tescile esas ekolojik temelli bilimsel araştırma raporları, alana ilişkin alınmış komisyon kararları ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri göz önüne alınarak Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonlarınca değerlendirilebileceğine,
Oy birliğiyle karar verildi.
Rüzgar enerjisi ilke kararlarındaki açıklamalar iki bölümde irdelersek;
Kesin korunacak hassas alanlarda RES projelerine izin verilmeyeceği söylendikten sonra, “ancak…” diye devam ediyor. Henüz taslak halinde olan doğal sit alanlarının yeni statüleri üzerinden tanımlanan ilke kararları ile geçmişte verilen lisans alanları tanımlanmaktadır. Mevcut lisans verilen alanlar yeni adıyla kesin koruma statüsünde ise lisans verildiği dönemde de 1. Derece sit alanı statüsündedir. Bu lisanslar neden çevre etkileşimi dikkate alınmadan verilmiştir. Enerji Bakalığı ile Çevre bakanlığı arasında koordinasyon yok mudur? RES alanlarına verilen lisansların bitimi 2060 yıllarını bulmaktadır. 40 yıl boyunca kesin koruma alanında doğal yaşama verilen zarar nasıl geri kazanılacaktır?
Mevcut RES alanlarına baktığımızda;
Datça RES 1. Derece doğal sit alanında,
Güllük RES 1. Derece doğal sit alanı etkileşim alanında,
Akyar RES 1. Derece arkeolojik sit alanında,
Geriş RES bir kısmı doğal sit alanında,
Lisans başvurusu olan Marmaris ve Datça RES’leri ise 1. Derece Doğal Sit alanındadır.
Nitelikli Doğal Koruma Alanları ile Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanlarında; RES ler zararsız görülmekte ,mevcut tesislerin izin sürelerinden sonra da koruma amaçlı imar projesi onaylanmış alanlarda süre uzatabileceği belirtilmektedir. Nitelikli kullanma alanı tanımına bakılırsa;
bu alanlar, örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.
Örtüaltı tarımdan ve kültür balıkçılığından sakınılan alanlarda RES lerin doğaya zarar vermeyeceği öngörülmüştür. Dünya literatüründe RES etkileşim mesafesi 2000 m ye çıkarılmaya çalışılırken biz yeni çıkardığımız mevzuatta en az etkileşim mesafesi olarak 300m öngörmekteyiz.
Sonuç olarak diyoruz ki;
Muğla‘da lisansı verilen ve verilecek olan tüm yatırımların yaşam alanlarımıza, doğal dokuya, flora ve faunaya, yerel geçim kaynaklarına etkisini takip ediyoruz ve edeceğiz. Hep beraber daha iyiye ve güzele karar verebiliriz. Tüm yatırımların bölgelerde de destek bulması için, halkın, yöre kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerinin ortak karar almasını sağlayalım.