Eko-sistemleri “Tarımsal Sit” ilan ederek korumak mümkün mü?

1

Serdar Denktaş – MUÇEP Bilim Komisyonu Üyesi

Gri Balıkçıl

Ülkemizde yıllardır yapılan ekolojik temelli çalışmaların ışığında bölgelerin flora ve fauna envanterleri çıkarılarak biyo-çeşitlilik, endemik türler ve nesli tükenme tehlikesinde olan türler belirlenmeye çalışılıyor. Şimdiye kadar tamamlanan çalışmaların sonucunda doğa koruma alanları belirlenmiş, bazı bölgeler de Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) ilan edilmiştir.

Bugünlerde doğa koruma alanları ile ilgili olarak kamuoyunun endişe ile izlediği hızlı gelişmeler yaşanıyor. Yaklaşık iki ay önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın doğa koruma alanlarının koruma statülerini değiştiren tasarısı duyuldu. Henüz kesinleşmemiş bu tasarıya göre, ülke genelinde doğa koruma alanlarının önemli bölümünün koruma derecesi 1. Dereceden (yeni ismi ile “Kesin Korunacak Hassas Alanlar”) 2. Dereceye (yeni ismi ile “Nitelikli Doğal Koruma Alanları”) veya 3. Dereceye (yeni ismi ile “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollu Kullanım Alanları”) düşürülüyor, ya da tamamen kaldırılıyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tasarısının kamuoyunu ayağa kaldırdığı bu süreçte, birkaç gün önce yeni bir gelişme daha yaşandı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı ve Bakanlar Kurulu’nun onayladığı karar ile ülke genelinde 141 tane ova Büyük Ova statüsüne alınarak “Tarımsal Sit” alanı ilan edildi. .  Şimdi iki Bakanlığın ayrı ayrı yaptığı düzenlemeleri Gökova özelinde birlikte irdeleyerek, sulak alanların akibetini anlamaya çalışalım.

Örümcek Kuşu

ÇŞB’nın plan değişikliği tasarısında, tamamı “kesin korunacak hassas alan” olan ÖÇK Bölgesi Gökova Ovası’nın büyük bölümünün koruma dışına çıkarılması ya da  “nitelikli doğal koruma” veya “sürdürülebilir koruma ve kontrollu kullanma” statüsüne düşürülmesi öngörülüyor. Şimdi de içinde yer alan tarım alanları, sulak alanlar, tuzcul alanlar, akarsu yatağı ve drenaj kanallarını ayırmaksızın ovanın tamamı Bakanlar Kurulu kararı ile “Tarımsal Sit”  ilan edildi.

Doğa koruma konusunda kafaların epeyce karışık olduğunu gösteren bu kararlara baktığımızda şunu görüyoruz:  Özel Çevre Koruma Kurumu’nun da paydaşı olduğu, 2009 yılında gerçekleştirilen Gökova Projesi’nin “Gökova İç Körfezinde Flora Fauna” isimli kitapçığında, Gökova biyotopları içinde sayılan flora ve fauna artık mutlak koruma gerekliliğinden çıkartılıyor ve “tarımsal sit” in insafına terk ediliyor. Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in Bakanlığın web sitesinde yaptığı açıklamayı okuduğumuzda da ovaların içinde yer alan eko-sistemlerin korunmasına dair hiçbir ışık göremiyoruz. Bakan şöyle diyor: “Ova içindeki arazilerin tarım dışı amaçlı kullanılmayacağı kabulünden hareketle tarım arazilerinin spekülatif olarak yatırım amaçlı alınıp satılması önlenerek zorunlu olarak tarımsal üretimde kullanılması sağlanacaktır.” Bu açıklamadan yoruma gerek bırakmayacak şekilde, kararın eskiden ekolojik öneme sahip olan ama artık tarımsal sit sınıfına devşirilen alanların ölüm fermanı anlamına geldiğini  anlıyoruz. Üzülerek belirtmek durumundayız ki, bu yeni düzenlemelerle karabatak, çamurçulluğu, kamış bülbülü, örümcekkuşu, kızılbaşlı örümcekkuşu, maskeli örümcekkuşu, keten kuşu, tarla çintesi, ispinoz, serçe, mahmuzlu kızkuşu, çeltikçi, çorak toygarı,  tepeli toygar, tarla kuşu, dikkuyruk, akkuyruk, sarıkuyruk, uzunbacak, kuzgun, orman düdükçünü, küçük kumkuşu, şahin, küçük halkalı cılıbıt, şahin, gri balıkçıl, çeltikçi, küçük akbalıkçıl gibi kuş türlerinin yaşam alanları artık tarım arazisi oluyor. (Sulak alanda yaşayan kuş türleri için bkz. Gökova İç Körfezinde Flora Fauna, sayfa 12-18). Bu dostlarımız ya kendilerine başka yer bakacaklar, ya da yok olup gidecekler. Yok olacak floradan ise hiç söz etmedik (Flora için bkz. Gökova İç Körfezinde Flora Fauna, sayfa 29-31).

İspinoz

Ovanın kumul olan kıyı kesiminin akibetini ise ayrı irdelemek gerekiyor. Halihazırda mutlak koruma alanı olan bu bölgenin koruma statüsü, “nitelikli koruma alanı” statüsüne indiriliyor ancak tarımsal sit kapsamı dışında bırakılıyor. Burada  ne olduğu tanımlanmamış “bungalov” tarzı yapıların yapılması öngörüldüğü için kumul eko-sistemi yok edecek bir sürecin başlayacağını tahmin etmek zor değil.

Tarımsal sit kararını ilk bakışta tarım alanlarını koruma altına aldığı için çok olumlu bir adım olarak değerlendirebilecek iken, başka yönden bakıldığında bunun ne kadar sakıncalı sonuçlar doğurabileceği ortaya çıkıyor.  Ovalara sulak alan veya eko-sistem olarak bir değer verilmediğini, toptancı bir yaklaşımla yalnızca “toprak” olarak değer biçilip tarımsal alan sınıfında toplandığını görüyoruz. Bu karar Bakanlar Kurulu’ndan çıktığı için her iki Bakanlığın, hatta hükümetin ortak kararı olduğunu da söyleyebiliriz. Yani, koruma dışına itilen sulak alanlar, eko-sistemler bundan böyle “tarım arazisi”  olarak değerlendirilecek. Bu düzenlemelerin “ekolojik” değil yalnızca “ekonomik” bir bakış açısı ile yapıldığını anlıyoruz.

Her iki Bakanlığın da “koruma” saiki ile hareket ettiklerini söyleyeceklerinden eminiz. Ancak önemli bir hataya düşüyorlar ve sivil toplum kesimleri olarak uyarmak bizim görevimiz.  Hiç bıkmadan tekrarlayacağız; halkı, sahada yıllardır çalışan sivil toplum örgütlerini, bilim insanlarını bir kenara bırakarak henüz doğmamış nesiller de dahil herkesin yaşamını ilgilendiren kararları onları dışlayarak almak ne doğrudur, ne de evrensel demokrasi ilkeleri ile bağdaşır. Eko-sistemlerin korunmasında en önemli eksiklik, yönetim planlarının yapılmamış olmasıdır. Üstelik bunun Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın da tespiti olduğunu biliyoruz. Gökova Projesi’nde Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi için bir Bütünleşik Yönetim Planı oluşturma hedefi vardı. Umuyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, şimdi ismi değiştirilerek Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne dönüşen, o zamanki adıyla ÖÇKK’nın bu tespitlerini reddetmiyordur. Her iki Bakanlığın yetkililerini de gözden kaçırdıklarını düşündüğüm, yazının altında bağlantılarını bulabilecekleri  Gökova Bölgesinde yapılmış bilimsel çalışmaları özellikle (yeniden) incelemelerini öneriyorum.

Evet, yönetim planlarını yapalım. Ama nasıl? Yasaların, yönetmeliklerin hazırlandığı gibi halkı dışlayan süreçlerde yapılacaksa değişen birşey olmayacaktır. Gelin artık değişik birşey yapalım; yerel halkı dışlamadan, katılımcı, evrensel demokrasi ilkeleri ile hareket edelim. İlgili Bakanlıklar, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve halk birlikte karar verelim. Doğanın parçası olduğumuzu unutmadan, gelecek kuşaklara korunmuş bir doğa bırakabilmek için bunu yapmak zorundayız.  Zira ortak aklın ürünü olmayan kararların yol açtığı hataların sonuçları çok ağır oluyor. Varoluşumuzun temel dayanağı doğayı geri dönüşü olmayan bir şekilde kaybediyoruz.

Serdar Denktaş

Kaynakça:

Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı)

Gökova İç Körfezinde Flora ve Fauna (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)

Gökova İç Körfezinde Su Kalitesi ve Denizel Biyoçeşitlilik (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)

Gökova İç Körfezi Sosyo-Ekonomik Çalışması (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)

Gökova İç Körfezinde Tarımsal ve Evsel Kaynaklı Kirlilik (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
Gökova Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Eylem Planı (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
Gökova ÖÇKB Kıyı ve Deniz Alanlarının Biyolojik Çeşitliliğinin Tespiti (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı)
Daha fazla kaynak için lütfen mucep.org’un e-kitaplık menüsünü ziyaret ediniz.


Gökova’daki biyotoplarını ve Tarımsal Sit Alanı’nın sınırlarını  gösteren haritaları aşağıda bulabilirsiniz.
Muğla Bölgesi ile ilgili daha fazla kaynak için Muğla Çevre Platformu’nun E-Kitaplık sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

1 thought on “Eko-sistemleri “Tarımsal Sit” ilan ederek korumak mümkün mü?

  1. “Tarımsal SİT” kavramına şüpheyle baktığımı facebook sayfamızda konu popüler olduğunda da ifade etmiştim. Bu mevzuatçı bir bakış açısı değil: SİT, içkin olarak korumayı çağrıştıran bir kavram. Devletin, mevzuatın açıkça tanımadığı “SİT” statüsünü, biz neden koruma çağrıştıran SİT ile ifade ediyoruz???
    “Büyük Ova” statüsü niçin veriliyor?” sorusunu, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun getirdiği, ‘kutsal mülkiyet hakkı’nı da hiçe sayan, arazi topluluştırması ve tarımsal üretimi köylülüğün üretim tarzı olmaktan çıkarıp, ‘girişim’ haline getiren hükümlerini göz önüne alarak ve MUÇEP’in doğayı korumaya dair yaklaşımıyla birlikte cevaplamak zorundayız.
    Elimde istatistik verileri yok ama, Ziraat Bankası’nın 2009 yılında 3 tane (Adana, Antalya, İzmir) TOBİ (Tarımsal Orta Boy İşletmeler) ihtisas şubesi açtığını, köylülüğün tarımsal üretimini değil, ‘girişimci’nin üretimini finanse etme amaçlı olduğunu biliyorum. Bunları da ‘Tarımsal SİT’ kavramını ele alırken dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. Daha ayrıntılı irdelemeyi süreç içinde (birlikte) yapmayı umut ediyorum.

    Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir