Datça Kurubük Basın Açıklaması- 12 Ocak 2018
BASINA VE KAMUOYUNA
Datça’nın en güzel koylarından biri, Mesudiye Kurubük Koyu, Muğla Valiliği ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurduğu vakıfların %50’şer payla hissedar olduğu MUÇEV Turizm Ltd. Şti. (MUÇEV) tarafından kiralama ihalesine çıkarıldı. Haklı tepkiler karşısında, kiralamayı meşrulaştırmak içinöne sürülen bahane ise,‘kargalar güler’ tarzında bir gerekçe: “Kurubük Koyu çok kirletiliyor; temiz tutmak için kiralıyoruz.”
Biz, Datça’da yaşayan, çevremizin, doğal varlıklarımızın, ekosistemimizin korunması duyarlığına sahip ve “Kıyılar hepimizindir, kıyılar halkındır; işgal edilemez, el konulamaz.” anlayışındaolan kişi, kurum ve sivil toplum örgütleri, Kurubük’ten başlatılmak istenen kıyı işgallerini durdurmaya kararlıyız.
Kıyılarımızın işgaline resmiyet kazandırmaya çalışan ihale, ne kadar yasal görünüme kavuşturulmaya çalışılırsa çalışılsın, anayasaya aykırıdır, hukuk dışıdır. Çünkü;
1- Anayasa’nın 43. Maddesine göre, “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılarla, sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.” Kıyı Kanunu’nun 5. Maddesine görede,“Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilmek zorundadır.
Bu hükümlere göre, tüm yurttaşlar kıyıları serbestçe, yani, hiçbir kişi veya kurum tarafından sınırlamaya tabi ve izin almaya gerek olmaksızın kullanma hakkına sahiptir. Kıyının, yurttaşların bu hakkını gasp eder biçimde kiralanması, Anayasa’ya ve Kıyı Kanunu hükümlerine açıkça aykırıdır.
2- Kıyıların kiralanamayacağı, idare mahkemelerinin ve Danıştay’ın yerleşik kararlarında da teyit edilmiştir. Bu açık yasal duruma ve yargı kararlarına rağmen, hangi sıfat ve yetkiye dayanarak davrandığı belli olmayan Şirketin, kıyı üzerinde devlete ait egemenlik yetkilerini kullanıp, kıyı alanını kiralaması ağır bir anayasal ihlal oluşturmaktadır.
Çünkü, kamu mallarının bir türü olan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan varlıklar üzerindeki devlet hakimiyet ve tasarrufu, devletin ülke toprakları üzerindeki egemenliğinin bir uzantısı ve somutlaşma biçimidir. Devletin, egemen otorite olmaktan kaynaklanan, bu temel yetkisinin bir şirkete devredilerek özelleştirilmesi-ticarileştirilmesi mümkün değildir. Şirkete devir, Anayasa’nın 6. Maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”ilkesinin ihlali ve devlet egemenliğinin devri niteliğindedir.
3- Kaldı ki, mevzuat hükümleri ve açık yargı kararları karşısında, devlet organı olan kamu kurum ve kuruluşlarının dahi kıyıyı kiralama yetkisi bulunmamaktadır.
Çünkü, kıyılar üzerinde tasarrufta bulunurken İdare, Anayasa ve Kıyı Kanunu gereğince, kıyıları herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık tutma ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararını gözetme ilkelerine uymak zorundadır. Bu anayasal-yasal zorunluluğun yönetmelik veya diğer yönetsel işlemlerle ortadan kaldırılması mümkün değildir.
4- Nitekim, MUÇEV ihalesine dayanak gösterilebilecek mevzuat olarak ne Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik’in, nede Tabiat Varlıkları ve Doğal Sit Alanları ile Özel Çevre Koruma Bölgelerinde Bulunan Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altındaki Yerlerin İdaresi Hakkında Yönetmelik’in kıyılarla ilgili bölümlerinde, anayasaya aykırı düzenleme yapılmamış, kıyıların izin gerektiren kullanma biçimleri düzenlenmiş; ama, hiçbir biçimde kiralamadan bahsedilmemiştir. Çünkü, kira sözleşmesi özel mülkiyet konusu bir mal için akdedilebilir bir sözleşme olup, kıyılar özel mülkiyet ve dolayısıyla kiralama konusu olamazlar.
Devlet kurumları tarafından yapılamayacak olan anayasaya aykırı kiralama, kamusal sorumluluğu olmayan MUÇEV üzerinden gerçekleştirilmek istenmektedir. Yönetmelik’e göre kıyı kullanımının devredilebileceği kuruluşlardan biri olmayan MUÇEV’e genel olarak devletin kıyı alanları üzerindeki hüküm ve tasarrufu, devletin egemenliği devredilmektedir.
6- Bu kiralama öylesine özensiz biçimde yapılmaktadır ki, kiralama şartnamesinde, sadece toplam alanı belirtilen kiralanacak yerin neresi olduğu bile kesin biçimde tanımlanmamış; harita, kroki, koordinat v.b. tanımlayıcı araçlarla gösterilmemiştir. Bu şartname hükümlerine göre yapılacak ihale sonucunda imzalanacak, kiralanan şeyin ne olduğu açık ve kesin olarak belirlenmediği metin, geçerli bir kira sözleşmesi olamayacaktır. Gerek taraflar, gerekse üçüncü kişiler açısından hukuki bir sonuç doğurmayacak bu sözleşmenin geçersizliğini her türlü hukuki yolla ortaya koyacağız.
Sözleşmenin geçerli olması ihtimalinde ortaya çıkan tablo daha da vahimdir. Konum ve sınırları açık ve kesin olarak belirlenmemiş bir kıyı alanı kiralama sözleşmesi kiracının kötüye kullanmasına ve kıyıların işgal edilmesine son derece elverişli bir araç sağlayacaktır. Bu tarz bir kiralamayı yapan MUÇEV, kıyıların, Anayasa’yı da ihlal eder biçimde işgaline imkan sağlama-kolaylaştırma eyleminin hukuki-cezai sorumlusu olacaktır.
7- Şartname’nin 12. maddesindeki, kullanım detaylarının imzalanacak protokolde belirleneceği hükmü, tam bir hukuksuzluk örneğidir. En temel ihale ilkesi olan, ihale konusunun tüm katılımcılar tarafından ihale öncesinde açıklıkla bilinebilir olması ve isteklilerin ihaleye eşit koşullar altında iştirak etmesi ilkesinin hiçe sayıldığını ortaya koymaktadır. Sözleşmenin ihaleyi kazanan firmaya göre farklılaşabilir olması, suiistimale son derece yatkın bir durumdur.
8- Şartname’de, kapalı tekliflerden en yüksek ikisinin katılacağı açık artırmaya, sadece artırmaya katılan firmaların girebileceği şartı yer almaktadır. Bir kamu varlığının kiralama ihalesindeki bu şart, adındaki ‘açık’ sözcüğünün inadına, hem rekabete açıklık, hem de ihalenin aleniyeti anlamında açıklık ilkelerini ihlal etmektedir.
9- Şirket tarafından kiralanacağı duyurulan alan, Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları içinde kalan, ÖÇK mevzuatı ve Türkiye’nin taraf olduğu Barcelona Sözleşmesi ve ek protokolleri ile korunan ve aynı zamanda 1. Derece Doğal SİT statüsüne sahip bir alandır. Kurubük Koyu, halen yürürlükte olan Çevre Düzeni Planı’nda (ÇDP), orman alanı olarak tanımlanmış olup, günübirlik kullanım alanı olarak belirlenmemiştir.
Bu nedenle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği yetkiyle MUÇEV tarafından yapılan kiralama, bizzat Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanıp yürürlüğe konulmuş Çevre Düzeni Planı’nda belirlenen kullanım kararına açıkça aykırıdır. Bu ihale, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kendi yaptığı plan hükümlerini tanımaz biçimde işlem yapması gibi trajikomik bir duruma işaret etmektedir.
10- Kiralama Şartnamesi’nde kiralanacak alan içinde kiracı tarafından yapılacağı belirtilen yapılara, Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’ndan izin-onay alınması gerekmektedir. Alanın koruma statüsü ve ÇDP’de günübirlik kullanım alanı olarak belirlenmemiş olması nedeniyle, alanda yapılacak yapılara Koruma Bölge Kurulu’nca izin verilmesi mümkün değildir. Bu imkansızlık dikkate alınmaksızın, yapı yapmayı da içerir biçimde kiralama yapılması, hukuka aykırı olarak yapılacak yapılardan, MUÇEV’in de sorumluluğunu doğuracaktır. Bu sorumluluk, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 65. maddesindeki cezai sorumluluğu da içermektedir. Doğal SİT ve orman statüsüne sahip alanda, ÇDP ve mevzuat hükümlerine aykırı biçimde yapılacak yapılarla ilgili olarak, gerektiğinde, cezai hükümlerin işletilmesi için suç duyurusunda bulunulup, sonucu takip edilecektir.
Tüm ilgililere ve kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Datça Kent Konseyi Kıyı Kullanımları Çalışma Grubu
MUÇEP Datça